by the sea | twenty four

76 12 5
                                    

Kişisel mutluluk, nefes almak için her insanın gerek duyduğu bir gerçekti ve ben buna artık sahiptim. Depresif ruh halimin beni her günümde karabasan gibi takip ettiğimi biliyordum, bazen onu bir gölge gibi üzerime çökmenin hazzını ulaşmaya çalışırken hisseder ve engel olmak için derin bir nefesten faydalanırdım. Çocukken korkutucu bir etkisi vardı. Ergenlikte ise asilik ve içe dönüklük ile kendisini belli ederdi.

Ama artık beni ele geçiremiyordu.

Ona kafa tutabilmemin gücünü bana yeni hayatım veriyordu. Bulutlarında karamsarlık yüklü olan, yağmur olup üzerime yağan adadan kurtulmak ilk adımımdı. Londra'nın kaos ve kargaşa dolu sokaklarında kendimi ilk kez tek başıma bulduğumda, korkudan çığlık atmak ve ağlamak istemiştim. Hatta evime geri dönmeyi bile düşündüğüm bir an olmuştu ancak inat etmiştim ve okuluma odaklanarak korkularımdan uzaklaşmaya çalışmıştım. Barınmaya dair şansım bana yeni bir ev olmuştu. Arkadaş edinmek güç bir iş olsa da hiç kafaya taktığım bir konu değildi, Erin uzaktan bile en yakın arkadaşım olma işini başarıyordu. Sokaklar yabancılık kokarken şehirde sürüklenmek zordu. Yalnız olmak bana yazmaktan başka bir çare bırakmazdı.

Sonra on altıncı yaşımın en büyük ve en şiddetli vurgunuyla yeniden karşı karşıya gelmiştim.

Matt'i bulmak sarsıcıydı.

Beni kafa tuttuğum depresiflik ile baş başa bırakmak ister gibi on altı yaşına geri götürmeye çalışıyordu sanki. En azından ben öyle hissediyordum ama o beni tekrar hırçın denizimde nereye gittiği belirsiz bir dalgaya atma isteği duymuyordu. Belki birlikte yüzmeye, belkide birlikte boğulmaya hevesliydi. Her ikisini de beraber yapmamızı çok severdim. Ki aylarımız yüzerek geçer, boğulmamıza izin vermezdik.

Ben artık mutluydum.

Ve sevdiğim insanların mutluluğunu da görmek istiyordum.

Londra'da akşam vakti genellikle bir pub önünde sohbet ederek vaktimizi değerlendirmeyi severdik. Matt süslü mekânlara alışık değildi, tıpkı benim gibi. Rahat edebileceğimiz ve gecenin sonunda sarhoşluktan gülme krizine girmiş bir halde eve kadar yürümeye elverişli olan yerlere giderdik. Fakat bu akşam oldukça şık giyinmemiz bir gereklilik idi.

Tepemizde parıltılı bir avize duruyor, masaların etrafında sürekli garsonlar geziyor ve Fransız mutfağı kesinlikle bana hitap etmiyordu. Akşam yemeği için samimi bir davet almıştım. Davet teyzemdendi. Beni ve Matt'i, şehirdeki en ünlü Fransız restorantına çağırmış ve nişanlısı ile tanıştıracağından ufak bir mesajla bahsetmişti. Ondan haberi aldığımdan beri dışarıdan aptal gibi göründüğüme emin olduğum abartılı bir mutluluk içerisindeydim. Nihayet teyzemin yanında birini görecektim.

Matt başta abarttığımı söyleyerek hiç durmadan alay etmişti ama akşamın yaklaşması ve takım elbise giyinmek zorunda olduğunu idrak etmesi alaycı hâlinin son bulmasını sağlamıştı. Matt ve bağlayamadığı kravatı evden çıkış saatimizi geciktirse de mucizevi şehir trafiği çabuk gelmemize izin vermişti. Yol boyunca heyecanımı bastırma işi zor olmuştu ama haklıydım. Teyzem için mutlu bir olaya eşlik edecektim.

Daha önce hiçbir erkek arkadaşı ile tanışmamıştım ki, bu adam ona bir elmas olduğunu ilk bakışta anladığım bir yüzük vermiş ve evlenme teklifi etmişti.

Adam tam karşımda oturuyordu.

Bir İsveçli idi.

"Ben iş sebebiyle tanıştığınızı tahmin etmiştim." dedim. Yemeklerden nefret etsem bile ikinci kadeh şarabımı asık suratlı bir garsonun doldurmasından yana istekliydim. Gözlerim ise teyzem ve nişanlısı Henrik'i izliyordu.

your stories by the sea ➳ matt smith Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin