by the sea | sixteen

117 16 11
                                    

Matt'in verdiği adrese ulaşmıştım.

Pub önündeki kalabalığın arasından çevik bir hamleyle geçerek kapıdan içeriye girdim ve paltomun önünü açarken içeride biraz dolaşmaya başladım. Çok heyecanlı ve bir o kadar da ne yapacağını bilemez halde hissediyordum. Matt'i bulmak için gözümü dört açmıştım ancak bu yeterince dikkatli olduğum anlamına gelmiyordu. Son anda, elinde üç bira bardağı taşıyan genç bir kadınla çarpışmaktan kurtuldum ve ondan özür dileyip masaların arasından geçtim.

Mekânın bar kısmı, ışıklı bir tabela ile aşağıya inen merdivenleri işaret ediyordu. Oraya yöneldim ve dar merdivenleri hızlıca indim. Üst kata göre daha basık ve havasız olan alt katta, bar tezgahının arkasında biri ile sohbet eden Matt'i görür görmez yüzüme belirgin bir gülümseme yayıldı. Ona doğru ilerledim. Etrafı sigara dumanı ile kaplı orta yaşlı bir kadının yanındaki boş tabureye oturdum ve Matt beni fark edene kadar haylaz ifademle onu izledim.

Konuştuğu adam, muhtemelen evine konuk olduğu arkadaşıydı. Aralarında üst komşuları ile ilgili gürültü kelimesini içeren bir konuyu konuşuyorlar, Matt elindeki bezi sallayarak arada bir şaka yapıyor ve kahkahası duyuluyordu. Haberi olmadan onu izlemenin keyfini sürerken, kollarımı tezgaha yasladım. Gövdesini saran gri bir kazak giyiyor, beş yıl öncesine göre omuzları daha yapılı duruyordu. Ondan haber alamadığım süre zarfında kendisine iyi baktığı belli oluyordu. Ben de ona daha iyi bakmak istiyordum.

Başka bir bardağı parlatmak için ön tezgaha döndüğü sırada beni fark etti ve şaşkınca gülümsedi. "Geldiğini hiç belli etmiyorsun, Aurora!"

"Sohbetinizi bölmek istemedim."

"Aksine, beni bu heriften kurtarman için senin gelmeni bekliyordum." diyerek arkadaşını işaret etti.

Sarışın adam dönüp bana baktı. "Onu burada zorla çalıştırmıyorum. Sakın dediklerine inanma."

"Bardakları parlat yoksa seni evden atarım demedin mi?"

"İki aylık kiramı ödeyen kişiyi evden atamam, değil mi?" Arkadaşı, Matt'in elindeki bezi alarak ona vurmuş ve kalan son iki bardağı da parlattıktan sonra gidebileceğini söylemişti. Sonra bana gülümsedi. "İçecek bir şeyler ister misin?"

"Aslında üst katta yemek yemeği düşünüyorum." dedim ve Matt'e baktım.

Ancak Matt, yine arkadaşını kızdırma planı yapmış gibiydi. "Aurora'ya senin pis mutfağından bir şeyler yememesi gerektiğini söylememiştim."

Arkadaşı ise hassas noktasından vurulmuş olmalı ki hemen gaza gelmişti. "Soho'nun en temiz mutfağı bana ait, şerefsiz! Ağzını topla!"

Matt elindeki bardak ve bezi tezgaha bırakıp kahkaha atmaya başlarken, onun yüzünden ben de gülüyordum. Arkadaşı, benden, Matt'i götürmemi istedi. Aksi halde onun yüzünden müşterilerini kaybedeceğini söyledi. Durumla ilgileneceğimi söyleyerek elimden geldiğince güven vermeye çalıştım ve muhtemelen biraz sarhoş olan Matt'e acele etmesini söyledim. Tezgâhın arkasında, arkadaşını birkaç şaka ile kızdırdıktan sonra yanıma varmış ve benimle birlikte yukarı kata çıkmıştı.

"Aşağısı o kadar havasız ki, beynim uyuştu." diyerek şikayet etti. Aslında üst katın da pek bir farkı yoktu ama sürekli açık olan kapısı sayesinde içeriye taze hava giriyordu.

"Belli oluyor."

"Biraz içmiş olma ihtimalim de var tabi."

"Saklama konusunda berbatsın zaten." dedim. Köşedeki bir masayı gözüme kestirdim ve Matt'i bir çocuk gibi önden iterek oraya yönlendirdim.

your stories by the sea ➳ matt smith Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon