"34 - Yük Olmazdım Sana Ben!"

7.9K 431 151
                                    




34. YÜK OLMAZDIM SANA BEN

Odadaki boş uğultuyu takip eden ayak sesleri, ofisin tam ortasında durdu. Haluk abi, Kumru'ya sakin olmasını söylerken kadının tek odağı bendim. Kıvanç'ınkine benzer ama tamamen farklı bakan gözlerinin içinde alev alev bir şeyler yanıyordu.

Umut mu yoksa inanç mıydı o yanan?

Kadın hızla üzerime atıldığında umut cevabını verdim kendimce.

Ben, yerime pusmuş hâlde gelecek darbeyi beklerken etrafımda ani bir hareketlenme oldu ve ister istemez açtım gözlerimi; çünkü tüm odayı, derin bir sessizlik sardı bunun üstüne.

Kıvanç ayaklanmış, dümdüz bir surat ifadesiyle ablasının bileğini sıkı sıkıya tutuyordu. Sarsılmaz duruşu, insana korku salarken o, dişlerini sıktı, sonrasında kötü bir şeye mahal vermek istemezcesine kadının elini bıraktı ve hafifçe geriye doğru iteledi.

Ablasının gözleri şokla ve sinirle irileşirken "Kıvanç," diye sevdiğim adamın ismini döktü parça parça aramıza. Kıvanç ise hiçbir cevabı ona layık görmeyerek ortamızdaki sehpayı sertçe bir kenara ittirdi ve akabinde bir kolu belime kanca gibi geçti, kendine çekerek tam dizine oturttu.

Ablası bir defa daha ona seslendiğinde Kıvanç, elini hafifçe dönen protezime getirdi ve çok yavaş hareketlerle düzeltti. Yüzünde hâlâ dümdüz bir ifade varken "Canın acıtmadım, değil mi?" diye sordu bana. İfadesi bir şeyi çaktırmasa da sesindeki yumuşak tını içimi ısıttı. Utana sıkıla başımı iki yana salladım.

Onun bir dizinin üstünde, bacaklarının arasında öyle rahattım ki evim, ocağım burası olsun istedim.

Varsın yıldızlarda yaşayalım, herkes bize çok uzak olsun; ben hep onun yanı başında kalayım.

Haluk abinin hırıltılı bir şekilde nefes alıp verişi bir an için odadaki tek gürültüyken Kumru Tanyeri, hiçbir şeyi umursamadan tam önümüzde dikildi. Gözlerinde titreyen harelerine kara bulutlar, söylenmemiş gerçekler asılmıştı. "Küçüktün," dedi Kumru. "Beni öldürmeye çalıştın ama zaman su gibi geçti; büyüdün, sevgilini mi üzerime salıyorsun?" diye sordu. Sonra yüzü, küçümsemeyle kaplandı. Parmağıyla beni işaret etti. "Sevgilin de her şeyden öte bir çocuk, reşit mi bu?"

Cümleleri iğneleyici ve kırıcıydı.

Hesap sorarcasına kalkan elini ise gerçekten kırmak istedim ama kendim için değildi bu isteğim, Kıvanç içindi.

Her şeye rağmen Kıvanç, yine cevap vermedi ve aksine, kolları belime hızla sarıldı. Ayrılmış olmamıza rağmen bana ihtiyacı olduğunu, bana tutunduğunu öyle gösteriyordu ki tüm vücudumu ona yaslamaktan geri duramadım. Buradayım, dedim hafif dokunuşlarla kaslı karnının üstünü belli belirsiz okşadığımda.

Bir nefes kadar uzağında, sana şah damarından bile daha yakınım.

Kıvanç, bedenimi sahiplenici tutuşuyla yanına hapsettikten sonra sakince başını kaldırdı ve "Kayıtları izle." dedi ablasına. Sesi net, ifadesi katı, emrediciydi.

Haluk abi, gergin bir gülümsemeyle üçümüzün arasında girdiğinde, Kumru'yu kolundan yavaşça tuttu ve "Gel kızım," dedi ona. "Bu kızcağızın bir suçu yok gibi görünüyor. Birkaç tanık da bulundu sayılır, sen bir izle sana göstereceğim kaydı; sonra yorum yap. Olur mu?"

Kumru'nun kıvırcık kahverengi saçları, ensesinde bir tokayla toplu hâldeyken soğuk bir bakış attı Kıvanç'a, Haluk abiye cevap vermeden. Hakkı varmış gibi, burun kıvırdı. Kıvanç'ın dizine yasladığım elimi kendime hakim olmak istercesine yumruk yaptım ve o yumruğun karşımdaki kadının yüzünün tam ortasına inmesi için her şeyimi verebileceğimi düşündüm. Ama sustum, Kıvanç'a biraz daha yaslandım.

Kantinci Komando - Texting +18Where stories live. Discover now