"31 - Yalanlar, Güller ve Kaldırımlar"

7.6K 434 248
                                    





31. YALANLAR, GÜLLER
VE KALDIRIMLAR


Annem, Betül'e garip bir bakış atarak evden ayrıldığında ikimiz kalmıştık küçük evimde. Aynanın karşısında öylece kendime bakıyordum şimdi. İçimde garip bir his vardı, konuşmak istiyordum da kelimeler dilimin ucuna gelmiyor gibiydi. İçimde yeşerttiğim bahçemdeki meyvelerime, kurtçuklar tünemişti.

Bugün, hiç tanıdık olmayan türden bir yorgunluk eşlik ediyordu bana. Sanki geçtiğimiz günlerde, Kıvanç görevinin başına hiçbir şey olmamış gibi döndüğünden ve acımasız, kana susamış yanını tanıdığımdan beri her şey daha da bir farklıydı. İntikam bedenini ele geçirmişti de, cevaplanmayan sorularla yalnız bırakmıştı beni.

Ve bir son vardı, biliyordum; o son, kapıma dayanmıştı adeta. Hissediyordum.

Yaptığım her yanlış kendi içinde bir kıvılcım oluşturmuş, büyük bir felaketi doğurmadan önce ortaya çıkıp birleşmeyi bekliyor gibiydiler. Bu, canımı sıktı.

Betül baş örtüsünü düzeltip aynada bana güzel bir gülümsemeyle baktığında, elleri de Kıvanç'a göstermek için aldığım pembe elbiseyi buldu. Parmaklarımı içe doğru kıvırdım. "Al," dedi, gülümseyerek. "Bunu giyin, güzel olur. Hem hava da pek soğuk değil zaten."

Başımı iki yana salladım isteksizce. "İstemiyorum," diye mırıldandım bozguna uğramış bir ifadeyle. İçimde öyle bir his vardı ki; ben o elbiseyi, bugün giyinmemeliydim ama Betül, zorladı.

"Lütfen," dedi gülümsemesini genişleterek. Kendisinin üzerindeki uzun kollu, koyu yeşil elbiseyi ve onunla kombinlediği baş örtüsünü gösterdi ve "Bak, ben de giydim, çok güzel oldu!" dedi heyecanlı bir sesle. Heyecanlı olmakta haklıydı da aslında, bugün Gümüş'le, sevgilisiyle buluşacaktı bizimle takıldıktan sonra.

Yine de başımı iki yana salladım ve giymek istemediğini belirttim. Gözlerini kıstı ve son kozunu oynadı. "İdil de elbise giyecekmiş," dedi sırıtarak. "Ve Münire'm, biz İdil için toplanıyoruz bugün! Lütfen, giy şunu!"

Elindeki kozla beni kalbimden vurduğu sırada, başka bir şeye takılmış olsam da elbiseyi aldım. Kaşlarımın çatılmasını ise durduramamıştım ve kelimeler, dudaklarımın arasından hızla firar ettiler. "Bana öyle seslenme," diye çemkirdim Betül'e. "Kıvanç'ın bana 'Münire'm' demesini seviyorum ben."

Betül'ün hilal kaşları havalandığında, ağzı şokla aralandı ve elleri belinin kavisine tutundu. "Bak, bak!" dedi sırıtarak. "Bizim kızımız bir şeyleri aşmış da eniştemiz hakkında doya doya konuşuyor!"

Sözleriyle birlikte yüzüm kızardı hemencecik. Ateş bastı vücudumu. Betül ise bu hâlime karşı içten bir kahkaha patlatırken dudaklarımı dişledim ve elbiseyi hızla göğsüme bastırarak savsak adımlarla tuvalete yol aldım, giyinmek için.

Birkaç dakika sonra kısa, pembe elbiseyi giyindiğimde ve aynadaki protezimle bakıştığımda boğazıma bir yumru oturdu. Bunu giymemeliyim, dedim içimden; pembeden kefen olmazdı ama değil mi?

Bunu giymemde bir sorun yoktu.

İdil'in aramasıyla birlikte, derin düşünceler eşliğinde aşağı inmeye karar verdik. Gariptir ki merdivenleri hiç inmek istemedim. Evde kalmak ve çıkmamak istedim bugün.

Bu kötü hisleri uzaklaştırmaya çalıştım kendimden, merdivenleri güç bela inerken ve nihayet aşağı indiğimizde İdil, kırık bir gülümsemeyle bizi göğsüne hapsetti. Ardından da  gideceğimiz yere doğru yol almak için fıstık yeşili, tatlı bir arabaya binmiştik bile.

Yolculuğumuzun on yedinci dakikasında ise telefonum, Kıvanç'ın araması suretiyle çaldı yüksek bir sesle. İsmini ekranda görmek, bugün aslında ona verdiğim buluşma sözünü hatırlatırken sertçe alnıma vurdum ama yine de açtım telefonu.

Kantinci Komando - Texting +18Where stories live. Discover now