2. Bu evde yardım çığlıklarına koşulmaz.

Start from the beginning
                                    

"Tamam. Bir duş alacağım ben. Yuşa nerede..." Anneme bir bakış atıp gözlerini devirdi. Onun konuşmasını istemiyordu.

"...Asya?"

"Odasındaydı en son." diye hemen yanıtladım onu. Sesimi normal çıkartmaya dikkat ettim.

"Tamam." Sergen beni baştan ayağa süzdü. "O çantayı portmantoya asıp, üzerine düzgün bir şeyler giy. Sofraya paçavralarla oturmuyoruz." dedi, sesindeki otoriteyi duyunca başımı eğip onayladım.

"Tamamdır."

"Tamamdır ne?"

"Tamamdır baba."

Odadan çıktığı an, kendimi koltuğun kenarına oturup soluklanırken buldum.

Sergen, ilk başlarda iyi huylu birisiydi. Bazen sinirlendiğini görsem de bana veya anneme karşı, en azından bu eve taşındığımız ilk zamanlarda, hiç bir şiddet uygulamamıştı.

Oğlu Yuşa'ya karşı olan abartılı tavrının bulaşıcı olduğunu nereden bilebilirdik ki?

İlk kurban elbette annem olmuştu. Bu evin ölü gelinleriyle savaşmak annemi gittikçe mutsuz etmişti. Sergen'in hastalıklı bir piç olduğunu ise bir öğleden sonra ben odamda giyindiğim sırada fark etmişti.

"Ne yapıyorsun sen Sergen?!"

Tüm gücümü kullanarak o anı def ettim.

O gece annem ve Sergen ölümüne bir kavgaya tutuşmuşlardı. Annemin her söylediği cümle, bir eşyanın kırılması ve yere vurulmasıyla son bulmuştu. Sonunda o kadar gerilmiştim ki, Yuşa'nın odasına gitmiştim. O zamanlar birinci katta benim karşımdaki odada kalan Yuşa beni odasına buyur etmişti.

Ne kadar gergin olduğumu her halimden anlayan çocuk, beni televizyonla oyalamaya çalışsa da annemin canhıraş çığlığıyla hareketlerimiz buz kesmişti. Ben hızla oturduğum koltuktan fırlasam da Yuşa beni bileğimden yakalamıştı.

"Bu evde yardım çığlıklarına koşulmaz, Prenses."

Yuşa'ya nedenini sorduğumu az çok hatırlıyordum. Gözlerindeki acılı bakış, acımasızlığa evrildiğinde annemin çığlığı kesilmişti.

"Çünkü sonraki çığlıkların sana ait olmayacağını, kimse garanti edemez."

Annemin tekerlekleri önümde durduğunda yeniden günümüze geldiğimi biliyordum.

Zihnimin ipleri bu köşkün etrafında kördüğümdü. Her hareket, cümle veya en ufak koku dahi beni geçmişe ışınlayabilen bir zaman makinesi görevi görüyordu.

Nefeslerimin göğsümde ritmini kaybettiğini hissettim. Anılar, camdan parçalara benziyordu ve bu evin her köşesini dönüşümde o parçadan bir lokma yutuyordum. Kan kusa kusa geziyordum.

"İ-i-iyi mmmiss-sin?"

Annemin her yaptığı beni ağlatabilirdi. Konuşması, gülümsemesi hatta bazen sessizce durması bile beni ağlatabilirdi. Ama gözyaşlarımı içime gömmeye alışmıştım.

"İyiyim." Yalandı. Ve ikimizde bunu biliyorduk.

Elini elime attı. Titrek ve terli elleri garip bir huzur verdi bana. Annem olduğu için mi bilmiyorum ama ne olursa olsun onun sesi dahi huzur veriyordu bana.

Elimi sıktı hafifçe. Daha fazla konuşmadı. Gitmem gerektiğini bildiği için, Sergen'in kucağımdaki iş çantasına vurup bana yapmam gerekeni hatırlattı.

wisteria [gxg]Where stories live. Discover now