Brownie

163 26 16
                                    

Ups! Gambar ini tidak mengikuti Pedoman Konten kami. Untuk melanjutkan publikasi, hapuslah gambar ini atau unggah gambar lain.


.
.
.

Wooyoung için sıradan bir gündü. Dün San'ın kendisine gülümsediğinde sinir bozucu olduğunu söylemesinden sonra geçirdiği kısa süreli depresyona rağmen kendini enerjik hissederek uyanmıştı -muhtemelen öğlenci olduğu içindi. Galiba hayatın şu 'kötü biri olduğu bariz olan birinden hoşlanıp sonra dersini aldığı' evrelerinden biriyle karşılaşmıştı. Şaşırtıcı bir şekilde de kısa sürmüştü. Evet, muhtemelen gülümsediğinde sinir bozucu olduğunu duymanın kalbini nasıl da parçalara ayırdığını unutmayacaktı fakat üstesinden gelebilirdi. San bir daha kafeye gelse de garsonu olmaktan ileriye gitmeyecekti, herhangi bir şey sormayacaktı ve hiçbir ifade göstermeyecekti.

Wooyoung onun bir daha ne zaman geleceğini hesaplamaya çalışırken (çünkü hep belirli aralıklarla geliyordu) kafenin kapısı çanın sesiyle açıldı ve Wooyoung'un dikkatini dağıttı. Wooyoung'un gözleri kapıdan içeri giren kişinin suratını gördüğü an şaşkınlıkla irileşti. Choi San gelmişti. Ve her zamankinden farklı görünüyordu. Beyaz, oldukça bol bir kapüşonlu, kırmızı renkli Adidas marka eşofman altı giymişti. Saçları dağınıktı ancak bu onu normalde olduğundan daha yakışıklı göstermişti. Bugün görmeyi en ama en beklemediği kişiydi.

Normalden de farklıydı. San yine masalardan birine oturdu ancak telefonunu çıkarmadı ve sadece Wooyoung'u herhangi bir duygudan ve ifadeden yoksun bakışlarla uzun uzun süzdü. Wooyoung kendine ona nötr davranması gerektiğine belki de bin kez hatırlatarak tezgâhın arkasından çıktı ve adamın masasının başında dikeldi.

"Browni." San siparişini hızlıca verdi.

Wooyoung sadece başıyla kısaca onayladı ve arkasını döndü. Ancak bir adım bile atamadan San "Wooyoung," diye tekrar konuştu. Böylece Wooyoung arkasını dönüp kahve gözlerini ona dikti. "Özür dilerim," dedi San hızlıca. "Sana çok kötü davrandım." Hâlâ diyecek bir şeyleri var gibi görünüyordu fakat sadece sessiz kalıp Wooyoung'a bakmaya devam etti.

"Adımı nereden biliyorsun?" diye sordu Wooyoung bu özür karşısında şaşkınlıktan dilini yutacak hâle gelerek.

"Yaka kartında yazıyor." dedi ve sonra bir mucize gerçekleşti. San gülümsedi ancak bu anlık bir gülümsemeydi, sonra ortadan kayboldu. "Ben üzgünüm. Göt deliğinin teki gibi davrandım. Ve... Gülümsediğinde sinir bozucu olmuyorsun. Hatta, çok güzel oluyorsun. Piçlik yapıyordum ve hiçbir mantıklı sebebim yoktu. Özür dilerim."

"Sorun değil." Wooyoung'un bembeyaz yanakları pembeleşirken kendini tutamadan gülümsedi. Ona gülümsediğinde güzel olduğunu söylemişti. Hayır... Evet! Tanrı aşkına, bu gerçekten oluyor olamazdı! San da ona geri gülümsediğinde bu duygu ona çok yabancı geldi çünkü hayatında gördüğü en huysuz ve aksi insanlardan birinin sıcacık gülümsemesi bir buzun kırılıp içindeki kır çiçeklerini ortaya çıkarması gibiydi. Wooyoung daha da kızararak utangaç bir tavırla bakışlarını kaçırdı.

"Aslında," dedi San boğazını temizledikten sonra, Wooyoung'un bakışlarını tekrar kendine çekerek. Şimdi bakışlarını kaçıran o olmuştu. "Bugün mesain kaçta bitiyor? Beraber... Yani..." Yutkunduğunda âdem elması aşağı inip çıktı, gergin görünüyordu. "Beraber bir şeyler yapmak ister misin?"

"O-olur, ben iki saate çıkacağım." Kendisine bunca zaman çöp gibi davranan birinin çıkma teklifini bu kadar hızlı kabul etmeyi beklemiyordu ama etmişti çünkü özür dilerken gerçekten samimi görünüyordu ve Wooyoung'un sadece affedici bir yapısı vardı, ne yapabilirdi ki?

"Harika!" San'ın suratı resmen aydınlanarak Wooyoung'a döndü, Wooyoung için bu surat ifadesi eriyip gitme sebebi gibi bir şeydi. "O hâlde, burada bir saat geçirebilirim sanırım. Sonra da beraber çıkarız. Olur mu?"

Alt dudağını ısırarak kıkırdadı. "Tabii, olur. O hâlde sana brownini getireyim."

"Sevinirim."

.
.
.
.
.

Umarım seversiniz ❤️

ALL THE LOVE.

Customer || WoosanTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang