A Cup Of Earl Grey Tea

189 24 11
                                    

Hoppla! Dieses Bild entspricht nicht unseren inhaltlichen Richtlinien. Um mit dem Veröffentlichen fortfahren zu können, entferne es bitte oder lade ein anderes Bild hoch.

.
.
.

İki hafta sonra, bir perşembe günü, kafe oldukça yoğundu. Wooyoung'un çıkış saati yaklaşıyordu, daha sonra öğleden sonraları çalışan diğer kız gelecekti. Wooyoung onun adından fazlasını bilmiyordu. Soo-Young, kumral saçlı ve ela gözlü, kısa ve balık etli bir kızdı. Tatlı birine benzese de hep iş giriş çıkışlarında karşılaştıkları için Wooyoung onunla hiç arkadaşlık kurmayı denemeye fırsat bulamamıştı.

Kafede yaklaşık on masa vardı ve dokuzu doluydu. Neyse ki müşterilerden biri az önce hesabı istemişti çünkü Wooyoung'un herkese yetişeceğim derken canı çıkmıştı! Tezgâhın ardından hesabı kaparken kafeye kısaca bir göz atıp herkesin keyfinin yerinde olduğundan ve masaların istenilen şeylerle dolu olduğundan emin oldu. Hesabı isteyen orta yaşlı, evli bir çiftti ve ikisi de oldukça güler yüzlüydü. Wooyoung onların neşeli tavırlarına karşılık olarak gülümseyerek hesabı önlerine nazikçe bıraktı ve adamın cebinden parasını çıkarmasını bekledi.

Aynı sırada, siyah saçlı çocuğun işini sevse de o an pek istemeyeceği bir şey oldu. Kafenin kapısının üstündeki zil çaldı. Yeni bir müşteri gelmişti. Normalde patronu Bayan Hwa-Jin'in geldiğine dair umutlanabilirdi fakat o üç günlüğüne oğlunu ziyaret için Moskova'ya seyahat ediyordu. Ki gelen müşteriyi görünce Wooyoung'un suratındaki gülümseme kayboldu. Bu iki hafta önce gelip peynirli kek yiyen, ardından da giden o aksi adamdı.

Ki Wooyoung bir yandan, çok küçük bir parça olsa da, geldiğine sevinmişti çünkü onun beş bin wonunu hâlâ saklıyordu. Adamın yanlış parayı bırakıp gittiğini düşünüyordu çünkü. Hem o kadar telefona bakmıştı, belki gözleri bozuktu, kim bilir!

Evli çift hesabı ödedikten sonra hemen kalktılar. O aksi adam onlar kafeden çıkana kadar bekledi, önceki seferde olduğu gibi ifadesiz olan suratı yere dönüktü. Bugün kendine açıkça bol olan, siyah bir kapüşonlu ve kapri kot pantolon giymişti. Bu kombini de bir çift siyah Vans ayakkabı ile tamamlamıştı. Elinde de telefonu vardı.

Evli çift kapıdan çıktıktan sonra onların az önce oturduğu masaya yerleşti, ki Wooyoung hâlâ orada dikiliyordu. Nedensizce heyecanlanmıştı, adama beş bin wonu bırakıp gitme meselesini sormaya çekiniyordu. Çünkü açıkça huysuz biriydi ve Wooyoung yine terslenmek istemiyordu, kalbi kırılacaktı yine çünkü. Fakat yapacak bir şey yoktu. Adam yanlış para vermiş olabilirdi, vicdanı rahat etmezdi.

"Menü ister misiniz?" diye sordu suratına zar zor, çekingen bir gülümseme yerleştirerek.

"Sadece bir fincan Earl Grey çayı getir," dedi adam kapüşonlusunun ön cebinden telefonunu çıkarırken. Iphone 14. Belki de zengindi? İyi de zengin insanlar bu kafede ne arardı ki?

"Efendim, bu arada size bir şey söyleyeceğim," dedi Wooyoung korkunun ecele faydası olmadığına karar vererek. "Yaklaşık iki hafta önce geldiğinizde, bir dilim kek için beş bin won bırakıp gittiniz. Acaba yanlış parayı vermiş olma ihtimaliniz var mı? Geri almak isterseniz, hâlâ saklıyordum."

Adam koyu kahve gözlerini ona dikti. Ki o an, yaklaşık bir saniye için, Wooyoung kafasında adamın kaç yaşında olabileceğini sorguladı. Yirmi üç gösteriyordu. Belki yirmi dört. "Yanlış parayı bırakacak kadar salağa mı benziyorum?" diye sordu buz gibi ve neredeyse kızgın bir sesle. Bu tavrına çok şaşıran Wooyoung yarım adım kadar gerilemişti, güzel kahve gözleri şaşkınlığıyla irileşmişti bile. "Bana sadece çayı getir. Parayı da saklama, ne güzel fazladan para, ne diye kafenin gelirine karşı bir hareket yapıyorsun ki?"

"B-ben..." soruya neredeyse cevap verecekti, fakat veremedi. Çok şaşkındı, öyle ki gözlerinin dolduğunu fark bile etmemişti. Bir şey demeden adamın oturduğu masadan az önceki müşterilerin bıraktığı hesabı alıp kasaya gitti. Beş bin wonu ve hesaptaki beş yüz wonu kasaya yerleştirirken resmen alev almış olan alt dudağını dişliyordu. Bu adam niye böyleydi? Wooyoung bir daha gelmesini istemiyordu. Neden böyle davranıyordu ki? Wooyoung ona kötü hiçbir şey yapmamıştı. Sorunu neydi?

Adama Earl Grey çayını hazırladıktan sonra tezgâhın arkasında, tüm kafeye sırtı dönük bir şekilde bir-iki dakikasını akıp duran göz yaşlarını silmekle geçirdi. Müşterilerin önünde ağlayamazdı. Siyah saçlı çocuk hayatı boyunca hep hassas ve sulu göz olmuştu ama bu adamın hareketleri cidden ekstra zoruna gitmişti.

Adama çayını götürdü. Tıpkı iki hafta önce bir dilim keki on dakikada yediği gibi, çayı da on dakikada içti. Sonra tekrar arkasında bir beş bin won bırakıp gitti.

.
.
.
.
.

Descendants of the Sun izleyenlerle ağlayalım diye medyaya Once Again koydum kdmdkdmdk

Umarım seversiniz, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın şekerparelerim ❤️

ALL THE LOVE.

Customer || WoosanWo Geschichten leben. Entdecke jetzt