12

117 17 3
                                    

Herkes başkalarının yaptığı hataların kaydını tutuyordu,
Kendileri masummuş gibi.


"Biliyor musun? Çok sıkıcısın"

Kafamı hareket ettirmeden, sadece gözlerimi kitabın üstünden karşımda kollarını göğsünde bağlamış, çatık kaşlar ile bana bakan bedene çevirdim.

Juyeon karşımda mız mız bir çocuk gibi dururken burnumdan derin bir nefes verdim. Gözlerimi kitaba çevirip kaldığım yerden devam ederken onu boşverdim. Keşke bazen yaptığımız şeyler bize aynı şekilde geri dönseydi.

Juyeon masanın altından ayağı ile ayağımın ucuna vurduğunda bu sefer dudaklarımın arasından derin bir nefes vermiştim. Kitabı kapatıp sinirle masaya bırakırken gözlerimi Juyeon'un yüzüne çevirdim. Yüzünde ki ifade bir an istediğinin olmasının verdiği hoşnutluk ile yer değiştirmişti, ama tekrar mız mız bir yüz ifadesine bürünüp arkasına yaslanmıştı. Gözlerini etrafta gezdirirken dudağımı yaladım.

Gerçekten mi? Umursamaz davranmak için çok fazla umursamadın mı biraz önce Juyeon?

Sabah dersim olmadığı için öğlene doğru uyunmayı planlıyordum. Böyle bir planım vardı çünkü Juyeon'un beni sabahın 9'da araması gibi bı ihtimal gelmemişti aklıma. Nasıl gelebilirdi ki zaten?

Beni çağırdığı yerin okul olması da ayrı bir ironiydi. Bana önemli bir şey söyleyeceğini söylemiş ve acele etmem gerektiğini de belirtmişti. Ve bende tâbi ki ona inanıp 5 dakika da hazırlanıp evden çıkmış ve 10 dakika da okula varmıştım.

Bahçede ki banka, yanına gittiğimde bana önemli diyeceği şey, kolunun ağrıyor oluşuydu.

Tam olarak, o an onu dövmek istemiştim. Gerçekten, elime geçen her şeyi kafasına fırlatmak istemiştim. Ve bu düşüncem yüzüme yansımış olacak ki oturduğu yerde benden biraz uzaklaşmıştı. Buna rağmen benden kolu ağrıdı için kahve isteyebilmişti.

Ağzıma gelen her şeyi söylemeye hazırlanırken dün yaptığımız anlaşmayı hatırlatmıştı bana.

"Bir gün boyunca benim dediklerimi yapacaksın"

Belki de bir daha Juyeon ile anlaşma yapmamalıydım? O her ne kadar güvenilir biri olsa da hâlâ sinir bozucu bir yarışçıydı. Sahi, hâlâ yarışa gidiyor muydu? O günden sonra bir daha oraya gitmemiştim, diğerlerinden de haberim yoktu.

En nihayetinde iki kahve almış, karşısına oturmuş ve onu boş verip kitap okumuştum. Bana bir şey dememişti ama dikkat dağıtıcı sesleri ve hareketleri bolca olmuştu. Kahveyi içerken bilerek sesli yutkunması, boş karton bardağını masaya vurması, sürekli oflaması ve bunun gibi daha çok şey.

Yine de sükunetimi korumuştum ama Juyeon bunu bozmaya ant içmişti. Ve başarmıştı da. Onun gibi arkama yaslanmış, kollarımı göğsümde birleştirmiştim. Onun aksine bacak bacak üstüne atmış ve ona bakıyordum. Dikkatimi çekmek için türlü türlü şeyler yapmıştı ve şimdi trip atar gibi yüzüme bakmıyordu.

"Biliyor musun?" Dedim gözleri bana bakmak ile bakmamak arasında kaldığında biliyordum ki bakacaktı. Baktı da. Başını iki yana sallarken kaşlarını da anlık kaldırmıştı. Tanrım, birde dudak büzmüştü gerçekten trip atıyormuş gibi "çok dengesizsin"

Kaşları havaya kalkarken dudakları aralandı. Duruşunu bozup öne eğilirken parmağını bana doğru salladı.

"Bunu bana demeye hakkın yok"

Racing -°- Lee JuyeonМесто, где живут истории. Откройте их для себя