"O kişideki yerimi bilmiyorum dayı ama o kişinin bendeki yeri büyük."

Güldü. "Kopan çiçekler kurumadan yetişmelisin, oğul. Eğer kopan çiçek solarsa yerine yenisini de getiremezsin, o çiçeği de geri getiremezsin. Fakat çiçek kurumadan yetişip de onu suya koyarsan, filizlendiğinde onu tekrar toprağa ektiğinde işte o zaman onu kurtarmış olursun. Tek onu değil kendini de kurtarırsın."

"Gidip çok geç olmadan Simay'dan özür dilemem gerekiyor..." Kendi kendime düşündüm. Bir anda oturduğum yerden kalkıp Ramiz dayıya baktım. "Sağol dayı." Dediğimde gülümseyip başını salladı.

"Sana zahmet giderken benim kara oğlanı da buraya yollasana." Dedi. Güldüm. "Tamam."

Mekanın mutfağına geçtim. Yatağında yatan siyah kediyi kucaklayıp mutfaktan çıktım. Başını sevip yere indirdim. Kediler güzel hayvanlardır.

Onu uyandırmış olmamın verdiği huysuzlukla kafasını elimden çekti. Sinirlense de asla tırmıklamıyordu. Onu bulduğumuzda açlıktan ve yaralarından ölmek üzere olan bir kediden fazlası değildi. Fakat şimdi Ramiz dayının kara oğlanı, benim arada eğlendiğim o güzel kediydi. Son kez simsiyah tüylerini sevip onu yere bıraktım.

Balığın kokusunu almış olacak ki direkt Ramiz dayının yanına koşturdu. Mekandan çıkıp Simay'ın yanına sürdüm. Tartışmamızın üstünden iki buçuk saat geçmişti. Uyumuş olmalıydı.

İçimdeki dürtüye engel olamayıp mesaj attım.

Siz: Simay. Çok özür dilerim. Ben öyle bir şey söylemek istemedim. Galiba seni seviyorum ve kıskandığım için böyle bir tepki verdim. Affet...

Geldiğimde arabasının burada olmasına sevinmiştim. Arabayı park edip koştura koştura eve çıktım. Esra'ya verip sonrasında geri aldığım yedek anahtarı sessizce kapının anahtarlığına soktum. Yavaşça çevirirken ses çıkmamasına özen gösteriyordum. Sessizce açabildiğimde ayakkabılarımı çıkarıp kenarıya koydum. Titizlik hassas noktamdı.

Önce oturma odasına baktım. Orada yoktu. Yatak odasında olmalıydı. Yaptığımın ne kadar ayıp ve kabul edilemez olduğunu bilsem de onu öyle bırakmaya içim el vermezdi. Ya kıyafetleri falan uygunsuzsa? Ya rahatsız olursa? Diye düşünmeden edemiyordum.

Sonunda içimdeki seytana yenik düşüp yavaşça yatak odasına ilerledim. Uyanırsa beni şuracıkta öldürebilirdi. Yatak odasının açık kapısından içeriye baktım. Karanlıkta içerisi pek gözükmüyordu. Lambadere dokunduğumda odaya turuncu, loş bir ışık yayıldı.

Yatağın üzerinde cenin pozisyonunda, kıyafetleri aynı yatan Simay'ı görmemle kaşlarım çatıldı. İçimde bir şeyler cız etti. Onu bu hale ben getirmiştim. Kendimi tokatlamak istesem de sonraya ertledim. Simay'ın yanına ilerleyip yatağın köşesine oturdum.

Elimi korkarak omzuna koyduğumda değişik mırıltılar çıkardı. Elim istemsizce sırtına gitti. Boydan boya olan sırt dekoltesi yüzünden sırtı buz gibiydi. Elimi yavaşça sürtüp ısınması için yardımcı oldum ama ne fayda? Hala buz gibiydi.

Üzerini kim değiştirecekti?

Ben yapsam desem, yapamazdım. Hem kendi iyiliğim için hem onun iyiliği için.

Elim, bu sefer yüzünü kaplayan sarı saçlarına gitti. Alnına yapışan saçları çektiğimde teninin sıcaklığı elimi yaktı. Ateşi vardı? Telaşla oturduğum yerden kalkıp mutfağa gittim. Annemden öğrendiğim gibi bir kaba su doldurup içine çekmecedeki havlulardan ikisini koydum.

DELİ GELİYORUM DEMEZ!! °Yarı Texting°Where stories live. Discover now