sixteen ❥︎ funfair

167 25 5
                                    

"Sevgilim hani eve gidecektik?"

James'in sızlanmaya başlamasına az kaldığını belli eden sözleri ile sessizce dudaklarımı büzdüm ve birleşik ellerimizi ayırmadan kendimi sola doğru attım. Bedenimi tamamen serbest bırakmama rağmen James zorlanmadan bir koluyla beni tutmaya devam ediyordu. Eğlendiğini gözlerinden anlayabiliyordum.

"Söz vermiştin ama! Ben seni götürürüm demiştin. Sözlerinden geri dönemezsin Potter."

Her zaman soy ismi ile hitap ettiğimde olduğu gibi gamzelerini göstererek gülümsedi ama bu sefer farklı olarak bir koluyla beni hızlıca kendine çekti ve göğsüne biraz sertçe çarptığım da ellerini belime yaslayarak bel kıvrımlarımda gezdirdi. Artık onun ani ve kalbimi zorlayan hareketlerine alışmıştım.

"Ne yapacağız acaba seninle bebeğim?" Kıkırdayarak kollarımı boynuna doladım ve ayaklarımın üstünde yükselerek solgun dudaklarını öpücüğümle renklendirdim. O ise kızarmaya razı boynumun farklı yerlerine dudaklarını değdirirken ben etrafta bizi görebilecek bir aile var mı diye bakıyordum çünkü lunaparkın giriş kapısındaydık ve tahmin edileceği üzere buraya insanlar bacaklarının boyundaki çocukları ile birlikte geliyorlardı.

"Regulus ciddiyim gel eve gidelim."

Yeniden ellerimizi birleştirip girişe doğru yürümeye başladım. Duymamazlıktan gelince daha çok dayanabiliyordum yoksa o beni her türlü ikna edebilirdi. En sonunda James'de kabullendiğinde lunaparkın büyük mor ve mavi ışıklarla dolu kapısından içeriye girmiştik. Büyülenmiş gibi etrafta grilerimi dolaştırıyordum. Gözümün önüne gelen ışık oyunları ilgimi çekiyordu. Ayrıca çocuklar kadar bizimle yaşıt gençlerde vardı etrafımızda. Herkes eğleniyor gibi gözüküyordu. Büyük oyuncaklar daha geride kalırken girişte yiyecek standları ve cezalı oyunlar yer alıyordu. Etraf gerçekten parıl parıl gözüküyordu. Bağırış çağırış koşturan çocuklar bacaklarımın kenarından geçtiğinde güldüm.

"Çok güzel değil mi?" Onay almak için sevgilime döndüğümde onun gözleri çoktan benim yüzümün üstündeydi. Kalabalığın yaydığı seslerden dolayı az duyulabilecek bir şekilde mırıldandı.

"Çok güzel."

Utandığımdan bakışlarımı ondan hızlıca kaçırıp eleştirel gözlerle nelerle vakit geçirebileceğimize baktım. Son günümüz sayılırdı ve sadece yürüyerek sıkıcı bir şekilde geçirdiğimiz bir gün olmasını istemiyordum. Son günümüzü böyle hatırlamak istediğim son şey olurdu kesinlikle.

Basket potasına atılan topla oyuncak kazanılan standı gördüğümde başta o kadar ilgimi çekmemişti ama son anda potaların arkasında gördüğüm peluş yeşil renkli ama gri parıltılar ile parlayan yılan oyuncağıyla kendime hakim olamadan küçük bir çığlık attım. James'i hızlıca kolundan tutup standa doğru sürüklemeye başladım. Aynı zamanda heyecanlı bir şekilde konuşup, ayaklarım üstünde sekiyordum.

"James lütfen benim için al o yılanı lütfen! Yeteneğini şimdi kullanmazsan ne zaman kullanabilirsin ki?!"

"Yavrum, tamam! Alacağım bekle."

Gülerek standın önüne geçtiğinde satıcıya parayı verip, genç çocuğun topları vermesini beklerken gözü bir şeye takılmış olacak ki heyecanlandığında yaptığı gibi dudaklarını ısırıp ardından hemen serbest bıraktı. Bunu yapmamasını sık sık söylüyordum çünkü bazen gerçekten canını acıtıyordu.

"Aslan alalım. Bak orada!" benim aldığım yüzüğü taktığı parmağıyla işaret ettiği yere baktıktan sonra yüzümü buruşturdum ve onaylamayarak başımı iki yana salladım.

"Ne, hayır! Aslanları sevmiyorum lider olduklarını zanneden aptal hayvanlar."

Hayret etmiş bir şekilde bana bakmıştı.

"En azından yerde sürünmüyorlar tamam mı?"

Umursamazca omuzumu silktim ve kaşımla baş aşağıya asılmış yılanı işaret ettim.

"Sana kıyamamamı kullanıyorsun ama sen." Burunlarımızı birbirine sürttüğün de etrafımızdakileri düşünmek yerine seslice kıkırdadım. Çocuk sonunda basket toplarını verdiğinde James derin bir nefes alarak eline aldı ve bir kez çevirdikten sonra potaya fırlattı. Tam isabet girdiğinde saçlarımı elimle geriye atıp diğerlerini bekledim. Potalar normalden daha küçüktü ve büyük ihtimalle insanların kazanamaması için saçma bir şekilde yerleştirilmişti. İsabetli şekilde diğer ikisini de potaya soktuğunda birkaç kez olduğum yerde zıpladım. Benim sevgilim kaybetmezdi.

Satıcı konuşmalarımızdan duymuş olacak ki peluş yılanı asıldığı ipten kesip benim kucağıma vermişti.  Kucağımdaki yılanı göğsüme bastırıp sıkıca sarıldım ve diğer renkli standlara doğru koşuşturmaya başladım.

Bir süre sonra iş biraz çığrından çıkmıştı. Kucağımda iki peluş yılan ve James'in zorla aldığı kırmızı aslan duruyordu. Taşımak biraz zor olsa da peluş oldukları için vücuduma bastırıp küçültebiliyordum. James'in elinde ise bizim için aldığı mavi pamuk şekerler vardı. Ben elimde tutamadığım için o kopartıp bana veriyordu. Dudaklarımda kalan şekerli tadı silmek için dudaklarımı yaladım ve kocaman olan dönme dolabın önünde durdum.

"Eğer sevgililer lunaparka gelirse dönme dolaba binmeden ayrılmazlar biliyorsun değil mi sevgilim?"

James derin bir iç çekerek kafasını salladı ve elini bana uzattı ama ben tutamadığım için yüzüne boş boş baktığımda gözlerini devirip aslanı kendi kucağına aldı.

"Yılanın birini çöpe atalım demiştim."

Alayla dilimi çıkartıp dönme dolabın geniş sarı kabinine bindim. O da peşimden gelmişti. Peluşları karşımızdaki koltuğa özenle koyduğumda James kendini tutamayıp kahkaha atmıştı. Yargılayıcı bakışlarımı ona çevirdikten sonra yanına oturduğum zaman derin bir nefes verdim. Son gün olduğu gerçeği kafamda yer ettiği için aklıma yeniden gelince moralimin düşüşe geçtiğini hissetmiştim. Kabin yukarı çıktıkça esmeye başladığı için sevgilime doğru yaklaştım. Moralimin düştüğünü o da anlamış olmalıydı.

"Regulus, bunu konuştuk. Her zaman iletişimde olacağız, hayatımız aynı devam edecek sadece ben yanında olamayacağım işte."

Ellerini belime sarıp beni göğsüne yatırmıştı. Bir elinin parmakları tişörtümün altından tenime değiyor ve soğuk dokunuşlar vücudumun ürpermesine neden oluyordu. Başımı geriye atarak dondurması elinden alınmış çocuk gibi sızlandım.

"Gitmeni istemiyorum. Yanında olmak istiyorum, seni hissetmek istiyorum James ama senin için iyi olanının bu olduğunu da biliyorum. Geleceğin için çünkü gelecekte kariyerin hep olacak ama ben-"

Baş parmağını dudaklarıma koyup beni susturdu. Kıvırcık saçlarıma minik öpücükler konduruyordu. Yüzüme vuran ılık hava, üzerimizde parlayan yıldızlar ve o. Huzurumu bulmuş gibi hissettiğim nadir anlardandı. Belli ki o da bunlardan bahsedip bunu bozmak istemiyordu.

"Yarın ben giderken ağlamayacağına söz vermelisin."

"Veremem"

"Regulus!" küçük bir kahkaha atıp ellerini sıkıca tuttum ve oynamaya başladım. Yalan söyleyemezdim çünkü gözlerimin dolacağından emindim. James konuşacakmış gibi bir nefes almış ardından sessiz kalmıştı. Başımı kaldırıp ona döndüm.

"Ne oldu?" yüzümde silik bir tebessüm olduğuna emindim.

"Ben galiba sana gerçekten aşık olmuşum."

ben adam olmam

 𝙩𝙚𝙖𝙢 𝙘𝙖𝙥𝙩𝙖𝙞𝙣/𝙟𝙚𝙜𝙪𝙡𝙪𝙨Where stories live. Discover now