six ❥︎ dogs

525 52 54
                                    

"Yah Potter beni bekle!"

Kafeden çıktıktan sonra bir anda James küçük bir çocuk gibi etrafta koşuşturmaya başlamış, yarış yaptığımızı söylemişti. Elimden geldiği kadar koşmuştum fakat ona yetişmek çok zordu. Enerjisi asla bitmiyor ve koşarken kahkaha atmasına rağmen nefesi tükenmiyordu. Hareketleri ona daha fazla hayran olmamı sağlıyordu.

Hızlı koşmaya çalışmaktan dolayı nefes nefese kalmıştım, siyah saçlarım ise alnıma yapışmıştı. Ellerimi dizlerime koyarak derin nefesler aldım. Sonunda beni gördüğünde arkasını dönüp hızlı adımlarla yanıma gelmişti. Benim gibi eğilip, alnımdaki saçlarımın gözüme girmesini engelleyerek geriye atmıştı. Böyle hareketleri kalbimi tekletiyordu.

"Yoruldun mu? Gel parktaki bankta oturalım istersen."

Hafifçe doğruldum ve kafamı "hayır" anlamında iki yana salladım. Sınırlı saatim vardı ve vakit kaybetmek istemiyordum.

"Hayır, hayır. İyiyim."

Saçlarını güzelce dağıttıktan sonra kafasını boynuma koymuştu. Bu hareketi ile gülümseyip ellerimi saçlarında gezdirdim. Dışarıdan garip göründüğüne emindim çünkü aramızdaki boy farkı yüzünden James boynunu oldukça eğmek zorunda kalmıştı.

"Parfümün güzelmiş." Diye mırıldandığında kafası hâlâ boynumda olduğundan sesi boğuk çıkmıştı.

"Senden güzel olmasında- Yani öyle demek istemedim. Şey hani senden güzel olursa falan ben..."

Kahkaha atarak kafasını kaldırdığında elimi saçlarından çekmek zorunda kalmıştım. Oysa ki o hissi sevmiştim. Utandığımdan dolayı ağzımdan sözcükler çıkmamıştı. Belli ki o da beni daha fazla yerin dibine sokmak için bir şey söylemeyecekti.

Orada öyle dikilirken yanımıza siyah, büyük ve tüyleri yumuşak gözüken bir köpek gelmişti. Ayağıma sürtünürken garip mırıltılar çıkartıyordu. Onu gördüğümde yere çöküp, ellerimi uzatmıştım.

"Oh, çok tatlısın."

Ellerimi tüylerinde gezdirirken bundan hoşlanmış olmalıydı ki kuyruğunu sallıyordu.

"Reg, çok sevmesen mi? Sitenin köpeklerini biliyorsun. Çete bunlar."

Omuz silkmiştim. Köpekten ne zarar gelirdi ki? Ben orada onu severken, James başımda dikiliyordu. Sevmeyi bırakmak gibi bir niyetim yokken gelen havlama sesleri ile kafamı kaldırmıştım.

Sokağın başındaki yedi köpeği gördüğümde hafifçe yutkunup ayağa kalktım.

"James- BUNLAR KOŞUYOR."

Öndeki köpeklerden bir tanesinin bize doğru gelmesiyle geriye birkaç adım atmıştım. Hepsi birlikte durunca çok korkutucu bir görüntü ortaya çıkmıştı. Elimi göğsümün üstüne koydum.

"Ben kaçamam nefesim kalmadı artık. James kaç kurtar kendini beni feda edebilirsin!"

"REGULUS SEN MANYAK MISIN?"

Aramızdaki birkaç saniyelik bakışmadan sonra bir anda beni sırtına alması ile çığlığı basmıştım. James'in sırtındaydım, o çok hızlı bir şekilde koşuyordu ve bu benim saçlarımın geriye doğru havalanmasına neden oluyordu, peşimizde bir köpek sürüsü vardı ve bendeniz aptal gibi sırıtıyordum.

Tanıdık eve gelene kadar o şekilde kaçmıştık ve ben içinde olduğumuz durumdan dolayı dayanamayıp sürekli kahkaha atıyordum. Evin önüne geldiğimizde beni sırtından indirip, cebinden çıkardığı anahtar ile kapıyı açmıştı.

İkimizde apar topar içeriye geçerken bizi koltukta oturan Remus ve Sirius ikilisi karşılamıştı. Remus bizi öyle gördüğü an endişeli bir tavırla kalkıp yanımıza gelmişti.

"Hey, problem ne?"

James kendini koltuğa atarken, ben ise zar zor geçip Sirius'un yanına oturmuştum. Sirius heyecanlı bakışları ile bana bakarken ben onun aksine boş bakışlarım ile bakıyordum.

Bu sırada James beyaz tavandan gözlerini çekip, ellerini saçlarından geçirmişti.

"Bu sitenin köpeklerinden nefret ediyorum." Dediği şey üzerine kıkırdarken beni duymasıyla koltuktaki yastığı tutup bana fırlatmıştı. Yastığı benim yerime Sirius tutarken Remus gözlerini devirip mutfağa ilerlemişti.

"Ben size bir su getireyim."

Birbirlerinin evini bu kadar iyi tanıyor olmaları garibime gitse de ağzımı açmadım. Ben Walburga yüzünden hiç Barty'nin evine gidememiştim.

Gözlerimi etrafta gezdirip evi incelerken, Sirius kulağıma doğru eğilip fısıldamıştı.

"Walburga'dan izin aldın mı?"

"Hayır." Titreyerek çıkan sesim ile konuştuğumda saçlarımı okşamıştı. Beni burada en iyi o anlardı.

"Seni eve ben bırakırım. Korkma, bir şey olmaz. Telefonunuda kapat. Şarjım bitti dersin."

Bir iki sene önce kendisinin uyguladığı taktikleri şimdi bana vermesi gülümsememe neden olmuştu. Bu sırada Remus'un getirdiği suyu alıp, ona teşekkür etmiştim. Ben sudan birkaç yudum aldıktan sonra Sirius beni ittirmişti.

"Git karşıya otur ya. Sevgilimle arama girdin hemen. Pis yılan."

Gözlerimi devirip anında kalkmıştım. James'in yanına otururken bilerek biraz uzağa oturmuştum çünkü Sirius buradaydı. O ise karşımızda oturan ikiliyi bir süre süzmüş, bize bakmadıkları sırada kolunu belimin altından geçirip beni kendisine çekmişti. Vücudum ona yapışırken yerimde kıpırdandım.

Gözlerim büyürken hiçbir şey yapmamış gibi kolunu belimin altından kurtarmıştı. Nefesimi verdikten sonra saçlarımı düzeltmiştim.

"Siz neredeydiniz? James, ne işin var kardeşimle?!"

"Yemek yedik sadece."

Onu onaylayarak hızlıca kafamı salladım. Bu soruları hiç hayra alamet değildi.

"Biz yiyemedik işte. Keşke bizi de götürseydiniz."

"Yuh Sirius! Bir beni yemedin hayatım."

Remus'un çıkışması üzerine gülmemi tutamamıştım. Kendimi gerçekten rahat hissediyordum ama James'in bakışlarının her saniye üzerimde olması beni geriyordu.

"Seni de yerim hayatım."

Yüzümü buruşturup, yanımdaki ela gözler ile kendiminkileri birleştirmiştim. O ise ayağa kalkıp, elimden tutarak beni de peşinden kaldırmıştı.

"Odamda Regulus'a birkaç şey gösterecektim. Siz takılın burada."

Beni merdivenlerden çıkarırken kaşlarımı çattım.

"Ne gösterecektin ya?"

İşaret parmağını dudaklarına değdirip "sus" işareti yaptığında, ağzıma fermuar çekiyormuş gibi davrandım. Biz merdivenlerden çıkarken Sirius'un aşağıdan bağrışları geliyordu.

"Ben de bunu yiyecek göz var mı James Efendi?"

"Of, Sirius otur şuraya!"

YAVEULARİMMMM BEN BİR JEGULUS ENAYİSİYİM GERÇEKTEN VE BAKIN SİZE BAYRAM HEDİYESİ GETİRDİM BENDEN SİZE HARÇLIK OLSUN

 𝙩𝙚𝙖𝙢 𝙘𝙖𝙥𝙩𝙖𝙞𝙣/𝙟𝙚𝙜𝙪𝙡𝙪𝙨Onde histórias criam vida. Descubra agora