thirteen ❥︎ coffee

392 45 15
                                    

Gözlerimi araladığımda odamın içinin olması gerekenden çok daha fazla sıcak olduğunu fark etmiştim. Üzerimdeki gri yorganı kenara çekerek, yataktan kalktım ve çalışma masamın yanındaki camı yavaşça aralayıp, yeniden kapanmaması için arasına kolumun altındaki yastığımı sıkıştırdım.

Bu sabah her sabahtan farklı olarak kendimi iyi hissederek uyanmıştım. Aslında bunu sadece bu sabah için söyleyemezdim. Son günlerim hep böyle geçiyordu. Artık iyi ve sağlıklı beslenmemin de bunda etkisi vardı. Biliyordum ki hayatımı düzene koymamı sağlayan kişi sevgilim olmuştu.

Gözlerimi ovuşturarak, banyoya girmiş ve aynadaki yansımamla bir süre yüzleşmek zorunda kalmıştım. Hiçbir zaman geçmeyen göz altlarım sayesinde derin bir iç çektim ve bugünlük umursamamaya karar verdim. Eskiden kafama takıp, saatlerce düşündüğüm her şeyi çöpe atmayı öğrenmiştim.

Gündelik işlerimi hallettikten sonra banyomdan çıkıp, odamın kapısını aralamış ve bir süre evi dinlemiştim. Tek bir ses bile olmadığını fark ettiğimde odamdan tamamen çıkıp, uzun koridordan yürüdükten sonra mutfağa geçtim.

Ailemin evde olmadığını düşünürken buzdolabındaki not bunu kanıtlarmış gibi ayaklarımın dibine düşmüştü. Babamın berbat el yazısıyla yazılmış notu okuduktan sonra onu yerden kaldırmaya bile zahmet etmeden kendime beni güne hazırlayacağından emin olduğum bir kahve yapmaya başlamıştım.

Kahvenin kokusu burnuma kadar geldiğinde onu yeşil makineden alıp, büyük bir kupaya doldurdum. Ben bunları yaparken sessizde olan telefonum siyah şortumun içinde titremeye başlamıştı. Kupayı diğer elime alıp, ısrarla çalan telefonumu açtım.

"Günaydın sevgilim."

Kulağıma gelen James'in sesiyle istemsiz bir sekilse gülümsemeye başlamıştım bile. Her sabah bu konuşmayı yapmanın ne kadar güzel hissettirdiğini tarif edemezdim.

"Günaydın! Bugün kahvaltıya kaçta gelmem gerekiyor?"

Bahçedeki koltuğa kendimi atarken, telefonu da hoparlöre almak zorunda kalmıştım. Günlerdir beklediğim zaman gelmişti. Artık James'in ailesiyle doğru düzgün tanışabilecektim.

"Ah, bilmem ki. Mia sabahtan beri hazırlık yapıyor. Sanırım bir saat içinde gelmelisin?"

Boğazımdaki yudumu sertçe yutup, kaşlarımı çatmıştım. Elimden hiç bırakmadığım bardakla kalkıp odama doğru yürümeye başlamıştım.

"Nasıl bir saat içinde James?! Bu kadar geç söylenir mi?"

Karşı taraftan gelen kahkaha seslerinden sonra altta kalmamak için o da bana cevap vermişti.

"Çok geç kalkıyorum demiyorsun da bana suç atıyorsun."

Göremeyeceğinin farkında olsam bile kaşlarımı havalandırdım ve dolabımın kapağını açıp, derin bakışlarla aklımdan kıyafetlerimi geçirmeye başladım.

"Her neyse, görüşürüz. Seni seviyorum."

O da aynı cümleleri mırıldandığında telefon konuşmamız sonlanmıştı. Kısa bir süre içerisinde giyinip, saçlarımı düzeltmiş ve yüzüklerimi doğru parmaklarıma takmıştım.

Altımda her zamanki gibi siyah kot bir pantolon, üstümde ise yeşil ve desenli bir tişört vardı. Her zaman benzer kıyafetleri giymekten asla sıkılmayacaktım sanırım. Bundan gayet memnun bir ruh hâlim vardı.

Aileme eğer olurda benden erken gelirlerse diye arkadaşlarımla buluştuğumu belirten küçük bir not yazmış ve mutfakta yere düşen notun yanına bırakıp, ardından evden sonunda ayrılmıştım.

 𝙩𝙚𝙖𝙢 𝙘𝙖𝙥𝙩𝙖𝙞𝙣/𝙟𝙚𝙜𝙪𝙡𝙪𝙨Where stories live. Discover now