five ❥︎ date?¿

523 55 36
                                    

Kısa bir süre içerisinde çok fazla konuşmadan spor salonunun yan tarafındaki küçük bir kafeye gelmiştik. Kafenin dışı bembeyazdı ve o an yanımdaki kişi ile bana huzuru hissettirmişti. Yol boyunca James beni yemek yemem konusunda uyarmış, ben de onu dinlemiştim. İçten içe bana değer vermesine seviniyordum lakin bunlar doğal şeylerdi. Ben sadece bu kadar ilgiye fazla alışkın olmadığımdan şaşırıyordum.

Kafenin kapısını benim için açıp geçmemi beklediğinde tebessüm ederek ona teşekkür ettim. Beyaz büyük kapıyı ardından kapatıp elini birkaç saniyeliğine belime koymuş, oturacağımız masaya doğru vücudumu yönlendirmişti. Bu hareketi bana onun ellerinin, benim belime ne kadar yakışacağını düşündürtmüştü.

Kahverengi sandalyeye otururken, o da karşıma yerleştirmişti. Parmağımla etrafı gösterdim.

"Çok küçükmüş."

Kaşlarını indirip kaldırmış ve tatlı bir telaş yapmıştı.

"Bir dakika, beğenmedin mi yani?"

Anında elimi "hayır" anlamında salladım. Onunla birlikte ben de telaş yapmıştım.

"Çok sevdim! Gösterişli ve büyük yerlerden hoşlanmıyorum."

Kendimi bildim bileli zengin mekânları sevmezdim. O kadar süse neden gerek duyuyorlardı anlayamıyordum. Buna rağmen ailem hep öyle yerlerde akşam yemeğine giderlerdi. Beni de zorla yanlarında götürürler, gereksiz bir sürü harcama yapıp sabrımı sınarlardı.

"Bir an korktum cidden. Neyi sevip sevmediğini çok bilemiyorum ama öğrenebilirim sanırım?"

Gülerken kafamı hafifçe yana eğmiştim.

"Yani istersen öğrenirsin tabiki."

Birkaç dakika içinde garson yanımıza gelip menüyü bırakmıştı. James sayfaları hızlıca geçerken ben onu izliyordum. Yemek yemek istemiyordum ama beni buraya kadar getirmişti ve yemezsem çok ayıp olacaktı.

"Ben kremalı makarna alayım. Reg sen-"

Anında kafamı hızlıca beni bekleyen garsona çevirmiştim.

"Aynısından."

Menüler toplanıp götürüldüğünde James sırıtarak ela gözlerini bana çevirmişti.

"Aynısından ha?"

Yerimde ufacık kaldığıma emindim. Ellerimle oynarken, yumuşak bir şekilde yutkundum. Nedensizce utanmıştım bu yaptığımdan.

"Kremalı makarna severim..."

Masanın üstünden uzanıp siyah saçlarımı karıştırmıştı.

"Tatlısın."

Eli saçlarımdan yanağımı okşayarak benim elime indiğinde gri gözlerimi birkaç kez kırpıştırmıştım. Yavaştan sıcak basıyordu. O parmağımdaki yüzükleri incelerken, ben derin derin nefesler alıyordum. Kalbim göğüs kafesimi parçalayıp, dışarıya çıksa hiç şaşırmazdım.

"Sana yüzük yakışıyor. Sirius'a sakın söyleme ama ona hiç yakışmıyor. Sen daha iyisin."

Seslice kıkırdadım ve James'in bileğindeki bilekliklere baktım. Bileklik takmayı sevdiğini ve koleksiyon yaptığını biliyordum.

"Eh, Sirius bana özeniyor zaten. Hem sana da bileklik yakışıyor."

Ellerini parmaklarımdan çektiğinde kısa süreli boşluğa düşmüştüm. Elleri resmen tenimi yakmıştı.

"Takıyorum işte. Hoşuma gidiyor."

Yemeklerimiz geldiğinde kısaca getirenlere teşekkür etmiştim. Gittiklerinde tabaktaki makarna ile bakışmamı sürdürüyordum.

"Regulus yemeğini ye."

Tabaktan başımı kaldırıp, kafamı salladım. Çatal yardımı ile makarnayı ağzıma attıktan sonra hızlı bir şekilde yuttum.

"Bak, yiyorum ben."

Tebessüm ederek masadaki peçetelikten peçeteyi alıp yavaşça ağzımın kenarını silmişti.

"Bebekten farkın yok biliyorsun değil mi? Şapşal."

Sahte bir şekilde kaşlarımı çattım ve kollarımı göğsümde kavuşturdum.

"Bebek falan değilim?! Yemeğini ye!"

Korkmuş gibi geriye çekildiğinde gülmemek için zor durmuştum.

"Çok çok özür dilerim."

Hayatımda geçirdiğim en güzel yemeklerden bir tanesi olmuştu. Yemek boyunca James sürekli espri yapıp kahkahalarımın kafede yankılanmasının nedeni olmuştu. Hatta bir ara yemeğimi bitiremeyeceğimi söylediğimde tabağımda kalan makarnaları bana kendisi yedirmişti. İnsanlar tarafından garip bakışlara maruz kalsak bile o an ikimizinde umurunda olmamıştı. Özellikle benim hiç umurumda olmamıştı. James yanımdayken hiçbir konu sorun değildi.

Şimdi ise karşımda oturmuş, büyük bardaktaki suyunu yudumluyordu. Bir anda bana tuhaf şekilde baktığında yanlış bir şey yaptığımı düşünüp kaşlarımı çattım.

"James? Bir sorun mu var?"

Parmağıyla kaşımın kenarını işaret etmişti.

"Boya sürülmüş sanırım. Git bir yıka istersen. Siyah siyah duruyor."

"Sahi mi ya?"

Masadan kalkıp, hızlı adımlarla lavaboya gitmiştim. Böyle şeylerden hiç hoşlanmıyordum. Görünüşüme önem veriyordum sonuçta. Aynada kendime bakarken göremediğim leke ile James'in yapmaya çalıştığı şey kafama o an anca dank etmişti.

Oflayarak lavabodan çıktım. Kasada cüzdanını cebine koyduğunu gördüğümde her şey için biraz geç olmuştu. O yavaş adımlarla kapıya giderken beni gördüğünde ellerini yukarıya kaldırmıştı. Yanına yaklaşıp omuzuna çok sert olmayan bir yumruk geçirmiştim.

"Bir dahakine ben ödeyeceğim Potter!"

"Bir dahaki olacak diyorsun yani." Diyerek bana yaklaştığında yüzlerimizin fazla yakın olduğunu o an fark etmiştim. Kaşlarımı indirip kaldırdım.

"Neden olmasın?"

Geri çekilip elini ilk geldiğimizde yaptığı gibi belime koymuştu.

"Kesinlikle olacak."

Kafeden çıktığımızda adımları spor salonuna doğru gitmiyordu. Kolunu tutup durdurdum.

"Salona dönmüyor muyuz?"

"Yok ya. Partide bitmiştir zaten. Sirius ile Remus bize geleceklerdi. Sen de bize gelirsin o yüzden."

Elimi enseme atmıştım. Bu çok zordu.

"James, benim ailem buna izin vermez."

Cümleyi kurduktan sonra gözlerim hafifçe dolmuştu. Beni kendine çekip kollarını sardığında, kafamı göğsüne yaslamıştım. Böylece tam kalbine denk geliyordum ve bu çok hoştu.

"Sadece birkaç saat tamam mı? Ailenin haberi bile olmaz. Olursada suçlusu benim. Şimdi gel gidelim bakalım."

James ile birkaç saat daha fazla geçirmek için ailemden yiyeceğim azarları göze alacaktım.

BİRİSİ BANA YENİ BÖLÜM NE ZAMAN DİYE SORUNCA ÇOK GERİLİYOEUM BUNA NASİL ENGEL OLABAİLİRİM

 𝙩𝙚𝙖𝙢 𝙘𝙖𝙥𝙩𝙖𝙞𝙣/𝙟𝙚𝙜𝙪𝙡𝙪𝙨Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang