Bölüm 19&20/ Yabancı Adamın Yumuşak Dokunuşları

En başından başla
                                    

Çıplak bedenleri arasında bir dikiş ipliği bile olmadan, resmen birbirlerine dolanmış haldelerdi. Adamın uzun bacakları kendi bacakları arasına girmiş ve tüm vücudunu iri kollarıyla bir yastık gibi sarmalamıştı.

Milian'ın annesi bile ona daha önce hiç sarılmamışken, biriyle böylesine tutkulu bir tablo gibi olabileceğini geçmişte hayalinde bile canlandıramazdı muhtemelen...

Riftan uyanmadan önce kendisinin giyinmesinin daha mantıklı olacağını fark ederek, gözleri huzursuzlukla, üstüne geçirebilecek bir kıyafet bulmak için, etrafı taradı.

Onu yetiştiren ve birinin karısı olduğunda yapması gerekenleri öğreten dadısı bile, kocasının isteklerine "yakışık alır uygunlukta" karşılıklar vermesi gerektiğini vaaz etmişti. Alev atan yanaklarına hafifçe vurdu ancak dün gece dönüştüğü bir mücadelede gibi inildeyen kadını aklından çıkartamıyordu. Ya bu yüzden benim saf(namuslu) olmadığımı düşünürse?..

Yüzünü elleri arasına alıp sıvazlarken, dün gece onun kollarında kıvranan bedenini hatırladıkça doğrudan Riftan'a bakamayacak kadar utanç içerisinde hissediyordu. Kendini pencereden atma fikri oldukça cazip görünüyordu şu anda çünkü bir bayan asla bu şekilde tepkiler vermemeliydi!

Onunla bu durumun içerisindeyken tekrar yüzyüze gelme fikri, giysi bulmak için ani bir sabırsızlık dalgasının kendisini vurmasına neden oldu. Kolunun arasından kayarcasına çıkarak yatağın altına da eğilip baktı.
Hanımefendi gibi görünmesini sağlayamayacaksa bile en azından şu çıplaklığını örtebilecek herhangi bir şey bulmayı umuyordu.

Sonunda çaresizlik içerisinde yanan gözlerine, odanın yerinden kalmadan uzanabileceği bir noktasındaki tortop haldeki kıyafet yığını takıldı. Odanın etrafında bu halde kalkarak gezinmeye hiç niyeti olmadığından kolunu acele içerisinde uzatarak almayı denedi, parmaklarını ve elini olabildiğince gerdirdi ancak çabası aniden tepetaklak olup yere düşmesiyle sonuçlanmıştı.

"Ne yapıyorsun?"

Duyduğu sesle beraber adeta şaşıymış gibi bakakaldı Riftan'a.
Daha az önce bir ölü gibi uyuyan herif, şimdi ona doğru aşağıya, oniks gözleri canlılıkla parlayarak bakıyordu.

Daha önce bunun imkansız olduğunu defalarca kez deneyimlemesine rağmen, yine de ondan uzak durabilmek bir çaba içerisine girdi. Tabii ki, şövalye ona doğru bir koluyla uzandı ve belinden destekleyerek çevikçe çektiği kadını altına alıverdi.

"Oh! R-riftan, günaydın! Sa-sabah olmuş..!"

-

"Evet, elbette sabah oldu. Gözlerini açıp uyanmanı beklerken öleceğimi sanıyordum." Bunu söylerken dudaklarını kadının göz kapaklarına bastırmıştı.

Bu ilginç dokunuşun Max'i ürperttiğini fark edince sırıtarak, dudaklarını suratının bir kısmına, şakaklarına, boynuna ve kulaklarına hızla değdirerek küçük kelebek öpücükleri koymaya devam etti.

Kız utanarak yüzünü refleksle başka bir yöne çevirdi. "F-fuh.. Dur artık ve g-gidip üstünü giyin."

"Olmaz. Bütün gece boyu kendimi tutmak için ne kadar zorlandığımı biliyor musun?" Homurdanarak narin elini dudaklarına yaklaştırdı ve demli diliyle, kızın duyularında bir şimşek çakmış gibi hissettirirken parmağını yaladı.

Parmağı, ağzının derinliğine kayarak yumuşakça emilirken, Max nabzının yine bir davul gibi kulaklarında attığını duyumsadı. Yalnızca eli olarak gördüğü bir uzvun, bu kadar hassas hissettirebileceğini asla düşünmezdi.

"Gerçekten yüzün bu tatlı renge büründüğünde beni nasıl duygulara boğduğunu bilsen, asla o bakışı atmazdın, değil mi?" diye mırıldandı Riftan, parmak ucunu ısırarak.

Under The Oak TreeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin