44. Bölüm: "Habercilik."

6.1K 393 57
                                    

bu bolumle 3k💗

"Bu kendine olan güveni bitiriyor." dedim kendi kendime. Ardından bilgisayarıma dönerek maillerimi kontrol ederken Suna'nın attığı bir mesaj dikkatimi çekmişti. Doğru ya, ona Melih hakkındaki bilgileri atmasını istemiştim.

Dosyanın üstüne tıklayarak açılmasını beklemeye başladım.

Melih Ceyhan

Koç Üniversitesi - Hukuk

Yale Üniversitesi - Yüksek Lisans

Yaş 25

Her okuduğum bilgide şaşırmaya devam ediyordum çünkü bir insan nasıl da bu kadar parlak bir geçmişini mahvetmek isterdi ki?

Tamam. Bende güzel bir üniversitede okumuştum ama onun okuduklarının yanında bir hiç gibi kalıyordu resmen.

Anne adı: Hande
Baba adı: Selim

Alt satıra indiğimde şaşkınlıkla durdum. Burada evlatlık olduğu yazıyordu, on iki yaşındayken Selim ve Hande çiftinin onu bir yetimhaneden almasıyla tüm hayatı değişmişti.

Çok güzel bir amerikan kolejinde kariyerine devam etmişti ama onun hakkında, haberlerde veyahut başka bir yerde skandalı yoktu.

Şaşırdığım ise buydu.

Eminim benim bile haberlere konu olacak yaptığım şeyler olmuştu.

Fazla korunuyordu, bundan emindim.

İnternete girerek ailenin ismini arattığımda çıkan sonuçlar kaşlarımı çatmama sebep oldu.

Her fotoğrafta ama bakın her fotoğrafta sadece üç kişi vardı. Sarman, Hande, Selim...Peki bu fotoğraflarda Melih'in yeri neredeydi?

Elimi çeneme yaslayıp gezinmeye devam ettim. "Bakın bakın burada kim varmış?" Muhsin beyin sesini duymamla aniden bilgisayar kapağını kapatmam bir oldu ve ona döndüm. "Baş editörümüz buradaymış!"

Gülümseyerek saçımı savurdum. "Evet evet benim, buyrun." yanımdaki boş sandalyeyi çekerek oturdu. "Sitemiz tıklanma rekoru kırdı." dediğinde "Biliyorum." dedim kısaca.

"Acaba diyorum ki..." kem küm ederek öksürdü. Tamam, kesinlikle saçma sapan bir şey geliyordu. "Onu televizyon programına mı çıkarsak?" kaşlarımı çattım.

"Sende spiker olursun, anladığım kadarıyla onu tek konuşturabilen sensin." dedi.

Elindeki çayı masaya bırakırken "Olmaz." dedim. "Kesinlikle olmaz." hemen karşı çıkmıştım çünkü kabul etmeyeceğinden de emindim.

"Neden?" dedi. Somurtmuştu. "Onu zaten bunun için çok zor ikna etmiştim...televizyon karşısına çıkmayı asla kabul etmez."

"Hemen hayır demez belki." dediğinde kaşlarımı yukarı kaldırdım. "Basbayağı hemen der."

"Sen yine de konuş onunla." itiraz edeceğimi anlayınca hemen ayağa kalktı. "Sana söyledim." dedi.

"Onunla konuş. Ne olursa olsun senin patronun benim. Benim dediklerimi yapmak zorundasın." deyince sessiz kaldım.

"Kolay gelsin." dedi istediğini aldığını belli bir ifadeyle. "Bu arada toplantıyı unutmadım." dedi. Saatler öncesinde bir toplantı gerçekleştirmiştik.

"Belki Akın'ı bizim ajansa katarak güzel bir iş yapmış olabilirsin ama mesleğini unutma." devam etti.

"Sen bir gazetecisin. Öyle herkes bana bir haber verirken baş editörümüzün öylece oturması yakışmaz."

Alttan alttan işi yap diyordu yani kısacası. Gülümseyerek başımı salladım. "Elbette efendim, şüpheniz olmasın."

Muhsin bey odasına gitmeye başladığında kocaman oflayarak bilgisayarımın kapağını açtım.

Hayatım resmen bir günde alt üst olmuştu ve nereye elimi atsam diğerinden mahrum kalıyordum.

Eşyalarımı toparlarken Mira'ya seslendim. "Gidiyoruz!" koşar adımlarla yanıma geldi. "Dur-" dedi. "Nereye?"

Kameramı gösterdim. "Haber kovalamaya tabii ki." deyince sırıttı. "Bugünün geleceğini biliyorum!" bir anda boynuma sarılarak yanağımı öpünce şaşkınlıkla durdum. "Ne?" güldü.

"Kızım biz bir ekibiz. Bu aptallarla habercilik hiç ilgi çekici değil." dedi burun kıvırarak. "Aşk olsun." Mert yalancı bir üzgünlükle konuşunca "Olmuş zaten." dedim imayla.

"Utandırma." dedi Mira mırıldanarak. "Hazırım ben, gidelim." başımla onu onayladıktan sonra asansöre yürümeye başladık. "Şey..." diye fısıldadım Mira'ya.

"Nereye gideceğiz?"

Duraksadı. "Sen gideceğiz demedin mi?"

"Evet." dedim.

"Nereye gideceğimizi bilmeden mi?" dediğinde asansörden çıkmış arabaya ilerliyorduk. "Ne olmuş yani?" dedim. "Ayrıca sen bilmeden mi bana evet dedin?"

"Evet." dedi.

Aynı anda durup birbirimize boş boş baktık. Bu bakışmamızı bölen ilk kişi Mira oldu. "Her neyse." dedi. "Arabaya binelim, bir şeyler düşünürüz."

Gerçekten alık olmuştum ya da başka bir şey...

ŞEYTANIN ÇIRAĞIWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu