2. Bölüm: "Yalanın Şampanyası."

16.9K 718 160
                                    

iyi okumalar ❤️
the neighborhood-reflection

iyi okumalar ❤️the neighborhood-reflection

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"Ada!"

Kapıdan çıkan boşluğa bakıyordum. Bir zaman sonra kolumu sarsan Mira'yla kendime gelerek ona döndüm. "Efendim?"

"İki saattir sana sesleniyorum, bir şey mi oldu? Birini mi gördün?" diye sorduğunda zorlukla yutkunarak "Yok." dedim. "Bir şey olmadı." gülümsedim. "Hadi gidelim."

Mira iyi olduğumdan rmin olduktan sonra "Mesai sonrası şirket yemeği varmış. Gidiyoruz değil mi? Gidiyoruz gidiyoruz!" diye şakıyınca "Gidelim." dedin ve omzuna kolumu atarak "O yaşlı huysuzun yüzünü hiç görmek istemiyorum."

Mira kahkaha attı. "Of deme kızın şöyle. Bir gün bizde yaşlanacağız." gözlerimi devirdim. "Sen zaten erkenden babanne oldun bak bak şu laflara bak."

Kolumu cimcirdi. "Belki Akın gerçekten bir melektir ve bizi sihirli dokunuşuyla iyileştirir." Mira yine hülyalı hülyalı hayallere daldığında arabanın yanına gelmiştik. Arabanın anahtarını ona fırlatttığımda "Ya yine mi ben!" diye çemkirdi.

"Yorgunum, bak kaza yaparız görürsün." diye tehdit ettiğimde yüzü buruştu. "Hep aynı tehdit." gülüp yolcu koltuğuna oturdum ve başımı cama yaslayarak derin bir nefes aldım.

Teni, dokunuşu, sesi ne de gözleri aklımdan çıkmıyordu. Ondaki bu tuhaflığı gören sadece ben miydim? Neden herkes büyülenmiş gibi ona tapıyordu, neden kimse birdenbire süperman gibi ortalığa çıkan herifi sorgulamıyordu?

"Sence de bu herifi kafanda çok büyütmüyor musun?" diye sordum Mira'ya. "Gizemli biri." dedi Mira. "Bende gizemleri çözmeyi seviyorum." göz kırptığında otoparktan çıkmıştık.

Küçük hanım.

"Ayrıca o şirkette tutunmak için ondan başka şansımız yok." derin bir nefes aldım. "Haklısın." dedim sadece. Kısa bir süre sonra şirkete geldiğimizde hızlıca masalarımıza yerleştik. Bilgisayarı açar açmaz dibimde biten bedenle onu görmezden gelmeye çalıştım ama bu çok zordu. Kokusu bile rahatsız ediciydi. "Ne var?" dedin aksi bir halde.

"Yine çok sakinsin." sandalyeme yaslanarak kollarımı göğsümde kavuşturdum ve ona alttan bakmaya başladım. "Ne var Ata?"

"Bir şeyler duydum." deyip gözlerini kıstı ve işaret parmağını salladı. "Müdür sizi şutluyormuş yakında." gülümsedim. "Dedikodu hep vardır Ata." onu süzdüm. "Yani, görüşürüz. İşim var." gitmek yerine yanımdaki boş sandalyeye oturdu ve "Ne o?" dedi.

"Yoksa hala süpermanin peşinden mi koşuyorsunuz?" güldü. "Çok garip değil mi?" cevap vermedim. "Bir zamanlar şirketteki en büyük rakibimdin, şimdi kovulmamak için çabalıyorsun." yakasını silkip ayağa kalktı.

Sakin olmaya çalıştım ama ne kadar haklı olduğunu da biliyordum. "Seni hiç özlemeyeceğim, hoşça kal stajyercik." diyerek omuzlarımı patpatladı ve ona doğru gelen asistanından kahvesini alıp masasına ilerledi.

Ata.

Bu şirkete ikimiz aynı anda gelmiştik. Stajyerlik zamanımızda başlayan çatışmamız en üst mertebeye ulaşsak bile bitmemişti. İkimizde hırslıydık, azimliydik ve tuttuğumuzu koparma konusunda üstümüze yoktu. Ondan nefret ediyordum ama bu hırsı tetiklediği için minettar sayılırdım. Elindeki kalemin kırılmasıyla kendime geldim.

"Ada hanım? Eliniz kanıyor." baş parmağımla kanı yaydım ve "Sorun yok." dedim. Çekmeceden çıkardığım peçeteyle elimi silerken işinin başında olan Ata'dan gözlerimi alamıyordum.

"Babanız.." hızlıca ona döndüm. "Ne oldu?" diye sordum. "Dava hakkında bir gelişme olup olmadığını sormamı iletti." dediğinde şakaklarımı ovaladım. "Ben konuşurum onunla."

Babam, polisti. Suçu olmadığı halde içeri atılmıştı. Bir dava yüzünden. O davanın peşini bırakmadığı için zorla bıraktırmışlardı. Şimdiyse gazeteci kızı bu davayla ilgileniyordu.

Daha doğrusu kimsenin haberi yoktu. Suna'nın dışında. O, babamın yanında uzun zamandır çalıştığı güvenilir biriydi. İkimiz bir şekilde babamı o çukurdan çıkarmak için elimizdeki delillerle davanın içine girmeye çalışıyorduk.

"Haberi gördünüz mü?" diye bağırdı birisi. "Sesi açın." bir anda dağılan konuyla sesi açılan ekrana baktım.

Akın ve benim oteldeki görüntümüzdü.

Herkesin bakışları bana döndüğünde müdürün sesini duydum. "Ada?" dedi ve kahkaha attı. "Bu işi başaracağını biliyordum." elini omzuma attı. "Yaptın değil mi röportajı? Nerede? Hemen izleyelim!" diye yüksek sesle bağırdığında herkes merakla bana bakıyordu.

Kalabalığın içinde Ata'yı gördüm. Bana öyle büyük kin ve öfkeyle bakıyordu ki bu içimi rahatlattı. Bunu görmeyi özlemiştim.

"Hayır." dedim. Herkesin yüzü düştü. "Bunu acelesinin olmadığı bir gün yapmak istedi." müdürümün gözleri açıldı.

"Yarın röportaj için sözleştik."

Gerisini bilirsiniz. Öğleden sonrası tatil edildi ve şirket yemeğine yüklü bir şampanya eklendi.

*

ŞEYTANIN ÇIRAĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin