***


Arabasını hastanenin otoparkına bıraktıktan sonra ağır adımlarla ilerlemeye başladı. Kulağına gelen tek ses topuklularına aitti. Her kafadan yükselen 'başınız sağ olsun doktor hanım' cümlelerini duymazlıktan geliyor, sadece kafa sallıyordu. Kendisini odasına attığında rahatlamıştı sanki. Dış dünyaya kapısını kapatmıştı. Çantasını bırakıp deri koltuğuna oturdu. Masanın köşesinde duran üç çerçeveye takıldı gözleri.


Birincisinde, oğlunun ilk doğduğu gün çekilmiş resmi vardı.


İkincisinde, kocasının resmi vardı ki bu resim şimdiden onu tekrar yerle bir etmişti.


Üçüncüsünde ise üçünün resmi vardı. Ailesinin. Sahip olduğu fakat kaybettiği en ve tek değerli şeyin. 


Gözlerini kapatıp çerçevelerin etkisinden kurtulmaya çalıştı. Zaten aynı anda çalan kapı da kendisine yardımcı olmuştu. " Girin. "


Genç bir kız yüzündeki tebessümle içeriye girdi. 


" Hoş geldiniz Bihter Hanım... Ameliyathane için bekleniyorsunuz. "


....


Aradan yarım saat geçmemişti ki soyunma odasından çıktı Bihter. Ayağındaki ortopedik terlikler, üzerindeki yeşil üniforma ve başındaki bere ile şimdi gerçekten doktor olmuştu. Ameliyathaneye doğru yürürken yüzündeki maskeden görünen tek şey, soğuk bakan masmavi gözleriydi. Anestezi uzmanı işiyle ilgilenirken, o da kendi yerini aldı. Operatör doktordu genç kadın ve yapması gereken şeyler için elinde neşterle başa geçti. Derin bir nefes alıp başladı fakat beş dakika sonra elinde olan tek şey, hastanın oluk oluk akan kanıydı.


" Doktor Hanım kanama var. "


Sesleri duyuyordu fakat takılıp kalmıştı. Beyni durmuş gibiydi. Aral'da böyle kanlar içinde ölmüş olabilir miydi? Hayır, o yanarak ölmüştü. İçine düşen alevle sarsıldı. 


" Bihter Hanım! "


Tepki veremiyordu. Neştere, açtığı yaraya ve kanlara bakıyordu sadece. Zaten kısa bir süre içinde iş arkadaşı olan başka bir kadın, hışımla onu ittirip yerini aldı. " Çık dışarı. " diye tısladı Bihter'e bakmadan.


İçine dolan vicdan azabı da canını yakıyordu şimdi. Hastasına zarar mı vermişti? Dolan gözlerini engelleyemeden ameliyathaneden çıktı hızla. Hayır, elinde değildi, toparlanamıyordu. Yok oluyordu.


" Bu kadın ölmüş. " diye mırıldandı hemşirelerden biri.


***


Oğlunu saatlerce izledikten sonra geri gelmişti yalıya. Huzurluydu hala. Hiçbir şeyin keyfini kaçıracağını düşünmüyordu.


Ta ki madam'ı görene kadar.


Elindeki kimlikle sessizce oturan kadını görünce derin bir nefes aldı. Onun acı çektiğini biliyordu. Fakat umursamadı. Sakin adımlarla önünden geçip, kimliği çekerek eline aldı ve baktı.


Bilge Aydoğan


Kimliği masanın üzerine fırlatıp kendisine viski koydu. Madam'ın soğuk ve sakin bakışları onu takip ediyordu. " Ettiğim yardımların başıma böyle patlayacağını tahmin etmemiştim. "


" Ne sanmıştın kötü çocuk? " dedi Madam alayla. " Ne olacağını tahmin etmiştin? "


Bakışları ve sesi sertti Aral'ın. " Bilmiyorum. Ama böyle olacağını tahmin etmediğim kesin. "


O zaman ona doğru döndü madam ve gözlerine baktı. " Üzgünüm, seni hayal kırıklığına uğrattık. " Sonra hızlı adımlarla odadan çıkmak için ilerledi. Fakat Aral'ın sesiyle durmak zorunda kalmıştı yine.


" Victoria! "


Topuklarının üzerinde dönerek ona baktı.


" Evet? "


Bir şey söylemek istercesine ağzını açtı Aral. Fakat tekrar sustu.


" Acıktım... Hadi yemek yiyelim. "

Ölüm OyunlarıDove le storie prendono vita. Scoprilo ora