16- HİKAYELER ve GERÇEKLER

35 6 31
                                    

Bölüm Şarkısı; Mabel Matiz- Aşk Yok Olmaktır

Selin Akel'den...
Gözlerimi açtığımda başımda duran minik kedinin miyavlamaları kulağıma doldu. Yüzümde büyük bir tebessüm oluştu ve kediyi Gökçe ile aramıza koyup oynamaya başladım.

Gökçe yanımda hâlâ uyuyordu. Kedi bir süre sonra yoruldu ve yattı. Benimde kedi yüzünden uykum yeterince açılınca lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım ve aşağı Gizem ve Tuna'nın yaralarına bakmaya gittim.

Merdivenlerden inerken öylece kaldım. Gizem, Tuna'nın yattığı koltuğun yanına diz çöker gibi oturmuş ve sağ kolunu destek yapıp başını oraya koymuştu. Sol eli ise Tuna'nın elinindeydi. Öylece ikisi de uyuyordu. Belli etmeden geri yukarı çıktım. Bir şey yapamadım. Yapmamalıydım. Sadece iyiliğimiz için görmezden gelebilirdim...

. . .

Gizem Yıldız'dan...
Duyduğum bir tıkırkıyla başıma ağrı girdi. Gözlerimi zorlukla açtım ve burnuma dolan koku bana cenneteymişim hissiyatı verdi. Ama değildi. Tuna'nın yanındaydım. Elini hâlâ bırakmamıştım, elimi hâlâ bırakmamıştı.

Sağ kolumun üstünden destek alarak uyuduğum için sağ kolum uyuşmuştu. Sol kolumu ise tamamen hissetmiyordum ama ellerimizin görüntüsüne her baktığımda kalbimde bir şeylerin uçuştuğunu hissedebiliyordum.

Uyumuştum. Genelde diğer geceler bilincim açık uyurdum. Herhangi bir durumda hemen uyanabilmek için. Tamamen uyumazdım. Ama bu gece uyumuştum. Kendime bir kez daha kızdım. Ya bir şey olsaydı ve ben uyanamasaydım?

Bu koku mu mayıştırdı beni yoksa varlığı mı sarhoş etti, bilmiyordum.

Sağ elimi yavaşça ondan ayırdım. Yapacak bir şeyim yoktu. Eninde sonunda bırakmak zorunda kalacaktım. Diğerleri de az sonra uyanırdı zaten.

Gözlerim masada yarım kalan kahveye ve içemediğim sigara paketlerinde takılı kaldı. Sigaraya büyük bir ihtiyaç duyuyordum. Bodrumda adamın yanında içmek güzel bir fikirdi.

Sağ elimle Tuna'nın ateşini kontrol ettim. Geceki gibi değildi. Az da olsa düşmüştü.
Uyuşan bacaklarımla zar zor ayağa kalktım ve lavaboya ilerledim. Üstümdekini çıkartıp sol koluma baktım. Tahmin ettiğim gibiydi, yine kanamıştı. Sargıyı açıp tekrar temizledim ve tekrar sardım. Lavabodan çıkınca kendime yeni bir kahve yaptım ve Tuna'nın uyanmasını bekledim.

Gözlerim her seferinde masada duran sigaraya takılıyor ve ellerim sakince sigaraya uzanıyordu. Ama her seferinde geri bırakıyordum. Sadece, sadece çocukluğumun külden mezarına bir izmarit daha atmak istiyordum. Kendimi biraz daha öldürmek ve sonsuzluğa kavuşmak istiyordum. Ama bir yanım ise dur diyordu. Tuna için.

Belki yıllar belki aylar ve belki günler sonra televizyon ekranlarında yazacaktı. Bir Türk askeri daha şehit oldu.

Belki de yazmayacaktı çünkü ben kendimi çoktan öldürmüş olacaktım. Veya sol kolum beni çoktan ölümün soğukluğuyla baş başa bırakmış olacaktı...

Bir süre sonra Selin indi aşağıya. "Günaydın." diye şakıdı. Gülümsemekle yetindim ve soğumaya yüz tutmuş kahvemden son yudumlarımdan birini aldım. "Uyandı mı?" diye sordu Tuna'yı kastederek. Başımı olumlu anlamda salladım. "Gece uyandı."

Yüzüne bir gülümseme takındı. "Şükürler olsun." dedi. Koltukta yanıma biraz daha yaklaştı ve başını omzuma koydu. Selin de kardeşim gibiydi. Onu seviyordum. İstihbaratın başlarında bir kaç hatası oldu ama doğrusunu öğrendi. Onu defalarca affettim ve onu gerçekten kız kardeşimmiş gibi seviyordum. Tuna'nın gelmesi ve benim ona aşık olmam Selin'e olan sevgimi biraz olsun azaltmadı. Başka da çarem yoktu ki zaten.

GEÇMİŞİN SÖNÜK MUMLARIWhere stories live. Discover now