12- AKAN KANLAR ve YARALAR

39 9 7
                                    

Bölüm Şarkısı; Cihan Mürtezaoğlu- Bir Beyaz Orkide

-Deprem dolayısıyla berbat bir ruh halinde yazdım bu bölümü. Depremdekilere ve yakınlarına acil şifalar diliyorum. Bu durum çok zor. Kıştayız ve bu soğuk havada evsiz kalmak çok zor bir durum. Umarım en kısa zamanda el birliğiyle bu günleri de atlatırız...
. . .

"Çıkarın beni!" diye haykırdım. 12. Yaşımdan 17. Yaşıma kadar hayatımı zehir eden depolardan birindeydim. Bu kez tecavüz etmiyorlardı. Bu kez reglken soğukta bekletmiyorlardı. Bu kez işkence etmiyorlardı.

Hiç birini yapmıyorlardı, iyi de neden beni burada tutuyorlardı. 21. Yaş günümdü bugün. Bu depolardan birinde elim kolum bağlı oturuyordum. Gözlerim bağlıydı yine. Deponun soğuğu tenime nüfuz etmişti.

Bir süre sonra kapının açıldığını duydum ve sanırım biri bir şeyi sürüklüyordu.
Bir adamın yaklaştığını hissettim. Gözlerimdeki bandı açtı. Karşıya baktığımda babamı gördüm. Tahsin Yıldız.

Yanında sürüklediği şeyler aside benzer kimyasal maddeler ve büyük bir bıçaktı.

"Kızım," duraksadı ve eline bir bez aldı, ardından bıçağı aldı. "Özledin mi beni?"
Elindeki bez ile bıçağı temizlemeye başladı. "Yüzünden okunuyor çok özlediğin." dedi ve gülümsedi.

Temizlediği bıçakla beraber yanıma korkutucu adımlarla yaklaştı. Korku dolu gözlerle ona bakmamı umursamadı. Bıçağı hoyratça kaldırdı ve...

. . .

Bizimkilerin yanında vakalarla ilgili bir şeyler araştırıyordum. Diğerleri de koyu bir sohbete dalmışlardı.
"Gizem?" diye seslendi Sinan. "İyi misin?" kafamı ona çevirdiğimde kaşlarının çatık olduğunu gördüm. "İyiyim de noldu ki?" diye sordum. Yavaşca yanıma yaklaştı ve kıyafetin sol kolunu yavaşca kaldırdı. "Kolun?" dedi. Başımı koluma çevirdiğimde bolca kanamış olduğunu gördüm. Sinirlerim bozuldu.

"Niye kanarsın ki? Niye!" diye bağırıp koluma vurdum. Bu hareketimle daha çok kanadı ve benim sinirlerim daha çok bozuldu. Sinan beni sakinleştirmeye çalışıyordu ancak ben koluma daha çok vuruyordum. "Gizem yapma." dedi sakince. Üzülüyordu bu hallerime. "Kanama artık! Kanama!" diyip daha çok vurdum koluma. "Lanet yaralar iyileşin artık!" diye haykırıp daha da çok vurdum.

Sinan kollarımı tutup beni sakinleştirmeye çalıştı. Sinir krizlerimden birini geçiriyordum. Umut ayağa kalktı ve bir bardağa su koydu, ardından bana getirdi ve sakince uzattı. "Güzelim al hadi iç şunu." dedi saçlarımı okşayarak. Acıyorlardı bana. Acımalarını istemiyordum. "Acımayın bana!" diye daha çok bağırdım ve ayağa kalkıp gittim bu odadan. Bencil değildim. Bana vermeye çalıştıkları sevgiyi geri çevirmiyordum ama bana acımalarını da istemiyordum.

Bencilce değildi bu hareketim. Gözlerimdeki boşluğu görmeden beni anladıklarını sanıyorlardı. Herkes o boşluğu doldurmaya çalışmadan beni anlayabileceğini sanıyordu.

Terasa çıktım ve derin bir nefes almaya çalıştım. Aldığım nefesi bile ciğerlerim istemiyordu artık. Göğüs kafesim reddediyordu aldığım her nefesi. İstemiyordu yaşamayı, ölmeyi diliyordu, kalbim bile kan pompalamak istemiyordu.

"Müdürüm." diye seslendi biri. Bizim timde çalışan bir askerdi. Arkamı döndüm ve söylemesini bekledim. "Mehmet Müdür sizi toplantı odasına çağırıyor." dedi ve hazır ol pozisyonunda beklemeye başladı.

Başımla gidebilirsin hareketi yaptım ve beni dinleyip gitti. Terasta gökyüzüne doğru döndüm tekrar. Yukarıdaki güneşe baktım ve eldivenlerimi çıkarttım. Ardından paltomu ve şapkamı da çıkarttım. İçimdeki kazağın kollarını da kıvırdım ve beklemeye başladım. Sadece saniyeler içinde açıkta kalan tenim kızarmaya başladı.

GEÇMİŞİN SÖNÜK MUMLARIWhere stories live. Discover now