8.Bölüm

9.4K 443 9
                                    

Yumruklarımı daha da hızlandırarak, sert bir tekme attım. Her yumruk atışımda hırsımı çıkarmak istercesine diğerine oranla daha sert vuruyordum. Önüme düşen saçları aldırmadan, sağ ayak parmağım kum torbasının ortasına gelecek şekilde hızlıca vurdum ve olduğum yerde dönerek, sol ayağımla geri tekme attım. Savrulan kum torbası geri gelmeden önce bir tane daha tekme attım. 

Geri çekilirken nefes nefese kalmıştım ama umursamadan, kendime yavaşlama izni vermeden, kaldığım yerden devam ettim. Bu tıkanmışlık, nefesimin kesildiği anlar, bana yaşadığımı hissettiriyordu. Her yumruk atışımda, içime çektiğim o kesik nefes, benim varoluşumdu. Kulağa sadistçe ya da mazoşistçe gelebilirdi ama bu his, karanlıkta güneşin tekrar doğması gibiydi. El metakarpallerim, kum torbasına her sürtünüşünde, yeniden canlanıyordum. Benim için, sonu görünmeyen bir denizdi. Kulaç attığım kadar yaşıyor, atmadığım kadar dibe batıyordum. 

"Ne zaman durmayı planlıyorsun? Son nefesini verirken mi?" 

Arkamdan gelen tanımadığım bir ses üzerine, umursamadan devam ettim. Durma gibi bir gayem yoktu. Sistemik içerisinde, vuruşumu sayıyordum. Odak noktamı kaybetmeden daha da hızlanabilir ve bugün, hedefimi ikiye katlayabilirdim. Tabii, arkamdaki konuşmayı kesmeye karar verirse... 

"Hangi erkek seni kızdırdıysa, hayatının hatasını yapmış. Bence biraz da salakmış. Hayır yani anlamıyorum, kim gidip boksör bir kızla beraber olur ki? Hadi oluyorsun, niye gidip kızı kızdıracak bir şey yapıyorsun?" dedi meraklı bir ses tonuyla. "Cidden! Bazen erkeklerin beyninin yerinde saman olmadığını düşünmüyor değilim." 

Ben umursamamaya çalıştıkça, hâlâ konuşmaya devam ediyordu. Hayır, konuşuyordu. Konuşabilirdi de ama benden uzak, mümkünse en dip köşede şizofreni muhabbetine devam edebilirdi. Boş çene çalması hareketlerimi yavaşlatmaktan ve duymak istemesem de, dediklerini algılamanın getirdiği sinirden  başka bir amaca hizmet etmiyordu.

Benim için konuşmamak en büyük nezaketken, insanı kaba olmaya itiyordu.   

"Aslında rahatlamanın çok daha hoş ve güzel yolları var. Örneğin; masaja git, rock şarkılarını son ses söyle, duvarda bir şeyler parçala, me-" 

Kum torbasını bir anda durdurdum ve sinirle lafını yarıda bölerek kabaca konuştum. Sakinliğimde bir yere kadardı. "Susar mısın artık? Çünkü dediklerinin hiçbiri umurumda değil. Konuşarak bana iyilik yaptığını düşünüyorsan bil diye söylüyorum, sadece kafamı şişiriyorsun." dedim.  

Sesim beklediğimden de daha sert çıkmıştı. Öfkem, sadece vücuduma yayılmakla kalmıyor, her şeyiyle beni etkisi altına alıyordu. Bu ani çıkışlar da, beraberinde getirdiği bir çeşit betimleme unsuruydu.  

Dediklerime hiç alınmamış gibi "Sakin ol şampiyon. Sadece dostça davranmaya çalışıyordum." dedi. 

Bir hışımla kum torbasına vurdum. Sözlerimi ciddiye alması ve beni, bir an önce gömülü kaldığım yalnızlığımla baş başa bırakması için daha sert, daha yapıcı konuştum. "Davranma! Bana dostça falan dav-ran-ma." Son kelimeyi heceleyerek, her harfini vurgulayarak söylemiştim. Artık anlamasını umut ediyordum. Dostane bir havayı kaldıracak, hiç ama hiç tahammülüm yoktu.  

Yüzünde oluşan ifade, sinirlendiğinden çok bir şeylerle eğlendiğini işaret ediyordu. Bu kız kimse, tam bir yüzsüzlük abidesiydi. İnsan onca lafı kaldırabilirdi ama bir noktadan sonra gocunur giderdi. Gocunmayı geçtim, alınmıyordu bile... Kelimelere nasıl bir anlam yüklüyorsa artık, sadece kendi açısını göz önünde bulunduruyor gibiydi.  

"Sen nasıl istersen, şampiyon." 

Ciddiyeti bir nebze kavramış gibi görünüyordu ama tam emin olamıyordum. "Bak! Kimsin bilmiyorum ama eğitime geldiğin belli. Burası profesyonellerin alanı. Sizin alanınız, kapının sağındaki taraf. Konsantrasyonumu daha fazla bozmadan, müsaade edersen devam edeceğim." dedim nispeten daha sakin bir tonda.  

SİYAH MELEK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin