5

123 14 43
                                    

Beşinci bölüme hoş geldiniz

Oy ve yorum yapmayı unutmayın lütfen

Bu defa Hikayeyi William'ın ağzından okuyacaksınız.

Keyifli okumalar dilerim.

******************************************************

Düz surat ifadem ve gözlerimle etrafı süzüyordum, buraya ilk gelişim değildi. Sağımda duran kız arkadaşım az önce tanıştığı kızın saçlarını okşayarak eşlerini bulanları izlemeye devam ediyordu, onu ilk defa bu kadar huzurlu görüyordum. Kafasını bana çevirip ışıl ışıl kahve rengi gözleriyle bana baktı, belli ki sıranın bana yaklaştığını biliyordu ve benim eşimi merak ediyordu.  Düz bakışlarımı ona çevirip sorgulayan bakışlarımı ona diktim, evet yanılmamışım.

''Sence senin eşin kim William?'' Gülen suratına karşılık düz bir şekilde baktım, bu hallerime alışkındı. ''Bilmiyorum, birazdan öğreniriz.'' Kafasını hevesle aşağı yukarı salladı, eli hala omzuna kafasını koyan kızın saçlarındaydı, sanırım ikisi hemen alışmıştı birbirlerine. Kurallara göre herkes bitirene kadar kimse ayrılamazdı, ister eşinizi bulun, ister bulmayın.

Sıra bana gelince yine düz bakışlarımla orta yaşlardaki büyücünün yanına ilerledim, büyücü dediğime bakmayın, o da bir vampir aslında. Elindeki keskin bıçağı havaya kaldırıp avucunu uzattı, elimi avucunun içine bıraktım. Bıçakla avucumun ortasına kesik atıp kanamasını sağladı, gözlerim kırmızıya dönerken akan kanı izliyordum, bu kan bir ölümlüye ait olsaydı, muhtemelen buradaki bütün vampirler tarafından bir damla bile kanı kalmayana kadar emilirdi.

Elimden akan kan hemen altında olan su dolu kaseye düştü ve kırmızıya büründü berrak su. Büyücü elindeki bıçağı indirip kenarda duran bir sıvıyı kanlı  suya damlattı, su küre şeklini alıp havaya, gözlerimin önüne havalandı. Kırmızı su tekrar berraklaşarak bir siluet halini aldı önce, daha sonra kırmızı saçlar girdi görüş alanıma. Dikkatli bakarken aniden kırmızı saçlı kız aniden arkasını döndü, Gözlerim büyüdü, o günkü kızdı bu...

Kırmızı saçları salınmış, yeşil gözleriyle gülümseyerek bakıyordu, rüyada olmalıydım. Yeşil gözleri yanına dönerken gülümsemesi büyüdü ve bir şeyler söyledi yanındaki kişiye, sanırım kanlı ay gecesini izlemeye gitmişti, arkasında saçlarında bile soluk olan kanlı ayı görüyordum çünkü.

Sudaki görüntüsü aniden silinip su geri yerine dönünce bende kendime geldim, demek bir ölümlüyle ha?

Elimdeki kanı umursamayarak geri yerime dönerek oturdum, o gün onu ilk gördüğüm anda bir şeyler hissetmiştim. Ama bu güne kadar hep eşimi beklediğim için bunu ona ihanet sayıp hakkında düşünmeyi bırakmıştım, nede olsa gerçek eşimi bulduğum zaman onu unutacaktım. Ama şimdi eşimin o olduğunu öğreniyordum, ne hissetmeliydim? onun bir sevgilisi vardı, Ronald. 

Kalbimde bir acı hissettim, elimi üzerine koyup kontrol ettim, atmıyordu. O zaman neden acıyordu? Kafamı kaldırıp bana merakla bakan arkadaşıma baktım, sanırım ona bir açıklama borçluydum. Kafamı kulağına yaklaştırıp ona daha sonra anlatacağımı söyledim, aslında buralı değildi. Eşi için gelmişti buraya, orada da bulabilirdi eşini, ama o ısrar edip gelmişti ve yanılmamıştı.

Yaklaşık iki saat sonra işimiz bitmişti, şimdi çıkabilirdik. Kimseyi beklemeden çıktım ve kasvetli binayı terk ettim, buraya kimse girmesin diye az dedikodu yaymamışlardı, ama işe yaramıştı, hele meraklı birkaç kişiyi öldürdükten sonra. Kendi şatoma çekilip yukarıya çıktım, geçen sefer geldiği zaman sorduğu köyü bulmam lazımdı.

Ölümlüler arasında pek dikkat çekmeyeceğim bir kaç kıyafet giyip yola koyulmam gerekiyordu, kim tamamen siyahlar içerisindeki ölü gibi görünen bir adamdan şüphelenmezdi ki? İki seçeneğim vardı, ya gece vakti gidip zorla alacaktım, yada kendi isteğiyle getirecektim. Ben ikinciyi seçmiştim.

Hazır olduğumdan emin olduktan sonra yola çıktım, köy pek fazla uzağımda değildi. Köyün etrafına geldikten sonra etrafıma baktım, evi neredeydi acaba?

Birine soramazdım, garip karşılanırdı. Bu sefer vampir duygularımı kullanmaya karar verdim, kanının kokusunu takip etmeye başladım. En sonunda köyün biraz dışında bir eve vardım, iki katlıydı ve sadeydi, önünde kırmızı güller vardı ve birazda olsun duvara tırmanmışlardı.

Kapıyı çalıp beklemeye başladım, kapı açılınca arkasından gülen yüzüyle Grell görünmüştü, beni görünce doğal olarak afallamıştı. ''Bay William?'' 

''Merhaba Bayan Grell, müsait misiniz?'' afallamasına rağmen kafasını sallayıp kapıdan çekildi. İçeri girip beni yönlendirmesine izin verdim, evi temiz ve düzenliydi. ''Ne için gelmiştiniz bay William?'' Sorduğu soruyla tekrar ona döndüm gözlerinde merakı görüyordum.

''Biliyorum bu anlatacaklarım sana garip gelecek, ama bana inan.'' Kaşları çatılırken eli elbisesinin bir yerine gitti, sanki bir şeyin varlığından emin oluyordu ''Nedir o?'' Eminim ki bu gece için olan efsaneyi biliyorsunuz.'' Kafasını evet anlamında salladı ''Direkt olarak konuya geçiyorum Ben bir vampirim ve sen benim eşimsin.'' Yüzü anlam veremediğim bir hale bürünmüştü, sanki, donmuştu?

''Sana neden inanayım?'' Kendinden emin bir şekilde sorduğu soruyla düz ifademle suratına baktım. ''Ne istersen kanıtlarım.'' Güldü ''Öyle mi? O zaman bana uzun dişlerinle kırmızı gözlerini göster.'' Dediğini yapıp dudaklarımı araladım, gözlerim anında kırmızı bir şekilde parlamaya başlamıştı.

Bu sefer yüzü beyazlamıştı, birkaç adım gerileyip bir kapıya yanaştı, sanırım ona saldırmaya kalkarsam oraya kaçacaktı. ''Merak etme sana zarar vermeyeceğim.'' Ona doğru yaklaştığım zaman yüzünde tehditkar bir ifade belirmişti, aramızda bir adımlık mesafe kaldığı zaman aniden boynuma bir şey dayamıştı.

Kafamı eğip baktığım zaman hançer olduğunu fark ettim, kullanmakta ustalaşmış olmalıydı, eli bile titremiyordu. ''Uzak dur benden.'' Yine aynı şekilde söylediği şeyle gülümsedim, demek göründüğünün aksine kırılgan değildi.(See that my down bitch, see that my soldier. She keep that dang dang when a foreign up there)

Boynumdaki hançeri çekmezken korktuğunu hissediyordum,ama bunu hiç belli etmiyordu. ''Beni rahat bırakacak mısın? Kalbini sökeyim mi?'' Bıçağı bu sefer kalbimin üzerine koyduğu zaman gülümsemem büyüdü, cüretkarlığı hoşuma gitmişti.

''İstesem de yapamam.'' Kurduğum cümleyle hançeri batırdı, ama kesmedi ''Ne demek yapamam?!'' ''İstesem de seni bırakamam.'' ''Bırakmak zorundasın, ben seni istemiyorum!'' Yumruklarımı sıktım, canım acımıştı. Ama ciddiydim, artık onu bırakamazdım.

''Özür dilerim'' anlam veremez gözleri yüzümdeyken tek hareketimle kucağıma yığılmıştı. Yere düşen hançeri alıp sakladım, belli ki seviyordu. Kucağımda bir kere hoplatıp daha sıkı kavradım, uyuyan yüzüne çevirdim bakışlarımı. Çok huzurlu ve güzel görünüyordu yüzü.

Uyandığı zaman bana kızacaktı, ama zorundaydım.

**********************************************

Grell'in hançeri:

(Bu onun tek hançeri değil)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(Bu onun tek hançeri değil)

Bu bölüm pek içime sinmedi ama olsun.

The old castleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin