3

250 14 54
                                    

Üçüncü bölüme hoş geldiniz.

Oy ve yorum yapmayı unutmazsanız sevinirim, iyi okumalar.

********************************************************************************

 ''Merhaba?''Tüylerim diken diken olurken bir ürperti hissettim, bu hiç normal değildi. Gaz lambasıyla önümü aydınlatarak ilerlemeye başladım seslenerek, kimse cevap vermiyordu. İlerledikçe gelen tek ses benim adım ve sesleniş seslerimdi, daha korktuğumu hissediyordum. Geldiğim merdivenlere yaklaşınca şatodan çıkmaya karar verdim, boş bir iddia için hayatımdan olamazdım.

Merdivenlerle aramızda sadece on metre kalmıştı, adımlarım hızlı, kalbim küt küt atıyordu. İlk merdivene geldiğim zaman hızımı yavaşlattım, merdivenlerden yuvarlanmak istediğim son şey bile değildi. Daha ilk merdiveni bile inemeden arkamda, çok yakınımda bir ses duydum, arkamı dönüp birkaç adım sese yaklaştım. tek amacım bir insan görmekti, ama aniden kulağımda bir nefes, ardından bir ses duydum.

''Bu kadar çabuk mu gidiyorsun?''  Yerimde donup kalmıştım, az önce orada kimse yoktu. Kafamı çevirmeye korkuyordum, bana bir şey olursa vebali Ronald'ın boynuna. Kulağımdaki nefes hala vurmaya devam ederken titrek bir nefes çekip gözlerimi yavaşça o tarafa çevirdim ama göremiyordum.

Ani bir cesaretle arkamı dönüp hızla uzaklaştım.karşımda gördüğüm adamla bir anlığına durakladım, tablodaki adam, William T. Spears. Büyük gözlerimle ona bakarken o gayet sakin ve düz adımlarla bana bakıyordu. ''Hala soruma cevap alamadım?'' Kurduğu cümleyle kafamı sallayıp kendime geldim, haklıydı bir açıklama borçluydu.

''Şatonuza izinsiz girdiğim için özür dilerim, sadece kayboldum ve-'' ''Neden burada olduğunu sormamıştım aslında.'' Cümlemi aniden böldüğü zaman gözlerimi yüzüne çıkardım, ne demek istiyordu bu adam? Her normal insan gibi gidecektim işte evime? Sahibi değildim ki burada kalayım.

''Aslında evet, eve gitmem gerekiyor.'' Gözleri bir süre üstümde dolanarak bir süre boynumda oyalandı ve en sonunda tekrar yüzüme çıktı, Allah belanı versin Ronald, beni uğraştırdığın işlere bak.

''Şimdi gidemezsiniz.'' Düz bir sesle konuştuğu zaman anlamaz bakışlarımı yüzüne çıkardım, ne diyor bu adam?

''Şimdi çok geç, başınıza bir şey gelsin istemeyiz değil mi?'' kaşlarımı kaldırıp anladığımı belli ettim, ama bu adamla yalnız kalamazdım, tamam temiz yüzlüydü ama ne yapacağı belli olmazdı. ''Hiç gerek yok, siz sadece bana yolu tarif edersiniz yeter, hem arkadaşım dışarıda bekliyor.'' Ronald'ı duyunca bir an düşünür gibi olmuştu,ama sonra kafasını sallayıp ''Onuda çağırın lütfen'' Dedi.

''Hiç gerek-'' ''ikinizi de burada bekliyor olacağım'' Cümlemi tamamlama izin vermeyip karanlıkta ortadan kaybolmuştu, bende umursamayıp Ronald'ı çağırmak için aşağıya indim, rezil olmayalım şimdi adama.  Aşağıya indiğim zaman Ronal'dı ağaca yaslanmış beni beklerken buldum, görür görmez kolları arasına almıştı beni.

''Biraz daha gelmeseydin ahaliyi toplamaya gidiyordum.'' Gülüp kollarımı beline doladım, Ronald hala Ronald'tı. ''İkimizde gidemeyiz Ronnie, bu gece misafiriz.'' Benden ayrılıp anlamaz gözlerini yüzüme dikti ''Neden?'' ''Adama yalan söyledim, ama bu gece misafir etmeden bırakacağa benzemiyor.'' ''Gitmemiz gerektiğini söylemedin mi?'' Sorduğu soruyla dudaklarımı tek çizgi haline getirip kafamı evet anlamında salladım ''Dedim, ama onuda getir bu gece kalın dedi.''

Ronald kafasını anladım anlamında sallayıp bir süre düşündü, düşünmene ne gerek var Ronnie? En sonunda dediğime geleceksin zaten.

''Tamam gidelim, tek gece sonuçta.''Demiştim. Gülümseyip kafamı salladım ve elini kavrayarak içeriye doğru sürükledim onu, gaz lambasını zar zor tutabilmişti. İçeriye girdiğimiz zaman yavaşladım ama elini bırakmadım. Direkt olarak yukarıya, bay William'ın bizi beklediği yere çıkarmaya başladım ikimizi. Bay William dediği gibi bizi tam orada durarak bekliyordu. (Allah bana da bu dakiklikten versin.)

The old castleWhere stories live. Discover now