24. BÖLÜM: ZEYTİN ve MENEMEN

Magsimula sa umpisa
                                    

Gözucu ile ona bakıp hazır olduğunu gördüm. Üzerinde sütyeni ve iç çamaşırı olsada birazcık çekiniyor gibiydi. Saatlerdir nefes almamı engelleyen tişörtü tek hamlede çıkarıp pantolonumla küvetin içine girdim. Onu yıkayacağım için küvetten yüksekte kalan basamağa oturdum.

Yarısına kadar dolmuş suya elime geçen güzel kokulu şeyleri sıkarak bolca köpürmesini sağladım.

Elimi nazikçe ona uzattığımda tereddütsüz tutarak küvetin içine girdi. Bedeni köpüklerin altında görünmez hale gelince uzanarak sütyeninide çıkardı. Sırtını bacaklarımın arasından küvetin duvarına yaslamıştı.

Duş başlığını elime alıp yanmaması için sıcaklığına dikkat ederek saçlarını ıslatmaya başladım. Sessizliği bozan ise o oldu.

"Bugün onu aramadım." dedi burnunu çekerek. "Eve gidince arayacaktım ama içmeye gitmeyi tercih ettim." ağlamaktan burnu tıkandığı için başka zaman beni eğlendirecek fakat şuanda sadece gözlerimi dolduran sesiyle mırıldandı.

Sol gözümden bir damla daha firar edince ağzımdan sessiz bir nefes aldım. Duymasını istemiyordum. Bana kendini ilk defa bu kadar açıyorken ağladığımı görerek buna bir son vermesinden korktum.

Sadece bir tane şampuan vardı. Ondan biraz elime alıp saçlarını nazikçe ovalamaya başladım. Okuduğum bir kitapta baş ağrısına en çok enseye yapılan masajın iyi geldiğini okumuştum. Bu yüzden biraz başını eğerek oraya vakit harcadım.

"Uzay'ı bile aylar sonra gördü. Bugün gitmek zorunda mıydı?" tam bir daha ağlayamayacağını düşünürken omuzlarının titremesi ve göğsünden titrek bir nefesin çıkması ile bir kaç saniyeliğine hareket etmedim.

"Bir ay kadar önce," sonunda konuşabildiğimde titreyen sesimi duymak anında ağlamasını kesmişti. "Bu eve geldiğim gün sabahleyin erkenden gitmiştim ya hani?" dedim hatırlamasını beklemek için duraksayarak. Başını eğerek devam etmemi belirtti. "Sen uyurken annen ile konuşmuştum." dediğimde başını bana çevirdi.

Çenesi buz gibi bir suyun içindeymiş gibi titriyor, gözlerinin beyazı kızardığı için artık gözükmüyordu.

"Ne söyledi?"

"Seni sevdiğimi." o sabah zihnime düşünce buruk bir gülümseme ile ona baktım. O ise suyun içine kaymamak için dizime tutunup yanağını bacağıma yasladı. "O zamanlar farkında değildim ama annen oldukça farkındaydı..."

Antalya'ya dönmek için hazırlanırken erkenden kalkıp bana gideceğim mesafe kısa da olsa yolluk bir şeyler hazırlamıştı. Barbaros o sırada içeride uyumaya devam ettiği içinde beni mutfağa çekip Kiraz'a dikkat etmemi söylemişti. Ardından bir dolu ima yapmıştı. Hepsini yana yakıla reddetsemde Kiraz'ı iki hafta sonra yarışmada görünce kendimi bir anda ona açılırken bulmuştum.

"Seni bana emanet etti." dediğimde ellerini kaldırıp dudaklarını örttü. Bugün bunu fark etmeden çok sık yapıyordu. Ya ağlamamak için ya da kusma isteğini bastırmak için... Fakat kesinlikle acısını yok saymaya, eski haline dönmeye çalışıyordu.

Öne uzanıp ellerini dudaklarından çektim.

"Ağla Kiraz. Problem değil. Biliyorsun..." onu yavaşça ileri ittirip bedenimi küvetin içine kaydırdım. Ardından kollarımı onun çıplak vücuduna sardım.

Anlık temas dikkatini dağıtsada çok uzun sürmemişti hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlaması. Fayanslardan yankı yapıp bir kez daha kulağıma dolan çığlık yüzünden başımı eğip alnımı ıslak ensesine dayadım.

"Seni çok seviyorum." dedim duymaya ihtiyacı olduğunu düşünerek. Fakat söylediklerimi anlıyor muydu emin değildim. "Kiraz," başımı kendime inanamaz gibi iki yana salladım. "Sana aşık olmuşum ben ya..." göğsü hızla kalkıp inmeye devam etti.

Yes CHEFTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon