34. BÖLÜM: ATEŞ ve KREP

5.2K 417 144
                                    

"Pişt." İşaret parmağım usulca Rüzgar'ın kaşlarının ortasına ilişti. Onu hafifçe rahatsız ettiğimde sinirlenerek başını çevirdi. Hafifçe kıkırdarken o hala uyuduğu için korkmaması için kendimi yarıda kestim.

"Rüzgar." Ellerimi onun göğsünün üzerine başımı ise oraya yasladım. Üşüttüğü için hissettiği kas ağrısını tahmin edebiliyordum. Tüm gece beni üzecek kadar inlemesi de bunun bir kanıtıydı.

"Kalkmalısın artık." Uzun bir süredir yemek yemediği için enerjisini toplayabilmesi için oma krep yapmıştım. Fakat o uyanmamakta ya da uyanamamakta oldukça başarılıydı.

"Çok yorgunum." Omuzları güçlükle kalkıp indi.

"Bugün hastaneye gideriz." Dedim istemeye istemeye. Aslında bunu söylemeye hiç niyetim yoktu. Çünkü hastane kokusu denilen bir şey vardı. Ve ben o kokudan nefret ederdim...

"Gerek yok. Uyusam geçer." Gözlerini açmasa bile kollarını uzatarak ona sarılmamı istedi. Normal bir zaman da olsak bu isteğini geri çevirmeyip onu sıkıca saracağımı bildiği için bunu yapmamam kaşlarını çatmasına sebep oldu.

"Kalkmalısın." Dedim bir kez daha.

"Bana sarılmalısın."

"Önce kalk."

"Ancak sarılırsan." Gereksiz yere inatlaştığı halde buna sırf o hasta olduğu için devam etmeyip sarıldım. Rahat bir nefes alıp kollarını sımsıkı belime doladı. Benim kollarım onun aksine gevşekçe iki yanımdaydı.

"Ne oldu?" Dedi bu soğuk halimi hiç beğenmemiş gibi. Normalde olsa direkt olarak konuşmaya başlayabilirdim. Fakat şuanda hiç normal hissetmiyordum.

Erkek arkadaşım benim için hayatının büyük bir kısmını oluşturan işinden ayrılmıştı. Ve ben onu ne yapıpta geri dönmeye ikna edeceğimi bilmiyordum. Tüm gece kafa patlatmış ancak nasıl konuşmam gerektiğine bile karar verememişti.

Derin bir nefes alırken pencerenin önündeki bej, tekli koltuğa oturdum. Ondan daha da uzaklaştığımı fark edince gözleri hızla aralanmıştı.

"Şaka yapıyorsun." Dedi kendini gülmeye zorlayarak. Fakat yüzümde tek bir miniğin oynamaması ifadesini düşürmüştü. Telaşla oturduğu yerde doğrulmaya çalıştı. Ancak bu ani hareketi ufak bir öksürük krizi ile kesilmişti.

Yumruğunu dudaklarına bastırırken boğazında duyumsadığı ağrı gözlerini yaşartmış gibiydi.

Ona karşı sert olmak imkansızdı...

Hızla ayağa kalkıp tekrardan yatağa ilerledim.

"Al, iç." Komodinin üzerine ne olur ne olmaz diye bıraktığım su bardağını uzattım. Minnetle kabul etti.

"Bugün hastaneye gitmeliyiz." Dedim inatla o suyunu içerken mutfağa ilerleyip.

"Gerek yok." Boğazı biraz olsun rahatlayınca konuştu.

Isınması için çayın altını tekrardan açıp, takınabildiğim en sert bakışlar ile yanına döndüm.

"Ne oldu?" Su bardağını alıp mutfağa götürmek için eğildiğim sırada bileğimi yakaladı.

"Bilmem." Alayla güldüm. Elimi sertçe kendime çektiğimde ise itiraz edememişti.

Bir kaç saniye ciddi ifademe göz atıp en sonunda ayağa kalkmıştı. Oldukça paniklemiş gibiydi.

"Gerçekten, ne oldu?" Israrla yanıma geldi. Pencere pervazına yaslanıp kollarımı önümde birleştirip omuz silktim. "Sen uyumadın mı?" Dedi bir anda dikkati dağılırken.

Yes CHEFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin