Breathe North

Hafif esen rüzgardan dolayı gözlerimin önüne gelen bir tutam saçı geriye ittim. Ardından tam karşımda boylu boyunca uzanan sahile baktım. Her bir karesi o kadar güzel duruyordu ki. Bu konuda çok şanslıydım.

İlerde kumların üstünde heyecanla koşan bir kız çocuğu vardı. Beyaz bir elbise giymiş, heyecanını etrafa saçarak koşuyordu. Bu beni gülümsetmişti.

"Blair! Dikkatli ol!" Arkasından endişeyle seslenen annesi olmalıydı.

Otelden biraz uzaklaşıp onların olduğu bölgeye ilerledim.

"Ne zaman yüzeceğiz anne!" Kız çocuğu sitemle söylendiğinde annesi ona daha da yaklaşıp elini tutmuştu.

"Henüz değil. Yürü bakalım." Yüzümdeki gülümsemeye bir türlü engel olamıyordum.

Hayatım boyunca hayallerimi gerçekleştirmek için çok çalışmış sonunda amacıma ulaşmıştım. Yeteri kadar param vardı. Büyük bir evim, arkadaşlarım...

Fakat kalbimin bir kısmı boşluktaydı. Çoğu zaman bir ailem olsun istiyordum. Her sabah uyandığımda büyük bir aşkla gözlerinin içine bakacağım bir eşim, sesiyle uyanacağım bir çocuğum olsun istiyordum.

Justin bana bu isteği aşılamıştı sanki. Ona bu kadar çok aşık olacağımı tahmin bile edemezdim. Sürpriz bir yumurta gibi karşıma çıkmış aşka olan ilgimi dahada çok arttırmıştı.

Sol bacağıma gelen darbeyle biraz geri sendelendim. Düşüncelerimden soyutlanıp neler olduğuna baktım.

Blair denen küçük kız bana çarpmıştı. Elimi uzatıp yerden kalkmasını sağladım.

"İyi misin ufaklık?" Benden korkmaması için gülümsüyordum.

"İyiyim. Özür dilerim." Kelimeleri durarak söylemesi bana karşı biraz tedirgin oluşundan kaynaklanıyordu.

"Önemli değil." Etrafa baktım. Annesi yoktu. "Annen nerede?" Benim gibi o da etrafa baktıktan sonra bana döndü.

"Ben... bilmiyorum. Sanırım kaybettim." Eğilip onun boyuna geldim.

"Merak etme. Onu bulacağız."

"Blair!" Bu küçük kızı teselli etmeye başlamıştım ki annesi gelmişti. "Sana yanımdan ayrılmaman gerektiğini söylemiştim." Elini tutup kendine çekti.
"Eğer sizi rahatsız ettiyse özür dilerim. Çocuklara laf anlatmak biraz zor olabiliyor."

"Kızınız beni rahatsız etmedi." Ayağa kalktım. "Aksine onu görmek beni mutlu etti diyebilirim. Çocukları severim de." Kadın da benim gibi gülümsemeye başlamıştı.

"Bir çocuğunuz var mı?" Olumsuz anlamda kafa salladım.

"Bekarım."

"Sizin gibi güzel bir kadının bekar olması şaşırttı diyebilirim doğrusu." Kadın o kadar nazikti ki, konuştukça mest oluyordum.

"Bu güzel iltifatınız için teşekkür ederim."

"Rica ederim."

"Ben sizi rahatsız etmeyeyim." Eğilip kızın yanağına dokudum. "Size iyi tatiller. Tanıştığıma memnun oldum."

"Bizde memnun olduk. Değil mi Blair?" Küçük kız kafasını salladı.

"Evet." Küçük kız ve annesi gitmeye yeltendiklerinde kız, annesinin elini bırakıp ileriye doğru koşmaya başlamıştı. "Baba!"

"Babasını çok seviyor olmalı." Kadın gülümseyip kafasını salladı.

"Hemde çok. İkisi arasında benden çok daha farklı bir bağ var." Gülümseyip arkaya döndüm. Amacım küçük kıza ve aşkla koştuğu babasına bakmaktı. Küçük tatlı bir aile tablosuna bakıp iç geçirdikten sonra mutlu mesut ayrılacaktım oradan.

Fakat öyle bir tablo görmüştüm ki, hiç bir sanatçı geçmişte veya gelecekte bunun gibi bir sanat eseri ortaya çıkaramazdı.

Ne denirdi bu tabloya?

Bu tabloya kim ne derse desin benim diyeceğim tek bir şey vardı.

İhanet.

Bir ihanet ancak böyle resmedilebilirdi.

"Justin." Tepkisiz bakışlarımı kadına çevirdim. "Eşim. Blair'in babası."

Yutkunamıyordum. Keza nefes bile almak zordu. Üzülmek, sinirlenmek, ağlamak... hiç bir tepki veremiyordum.

Sadece izledim. Bir babayla kızının sarılmasını öylece boş bakışlarla izledim. Sonra bir babanın kızına, kızının annesine nasıl böyle çirkin davranabileceğini düşündüm. Karısını ve kızını böyle iğrenç bir durumun içine hiç utanmadan sokan birisi bana yaptıklarından rahatsız olur muydu? Beni düşürdüğü durum onu üzer miydi?

Kızını sıkıca sarıp özlem giderdikten sonra gözlerini karşıya, benim olduğum yöne çevirdi. Yüzündeki geniş gülümseme aniden silinmişti.

Devam et. Senin gibi bir oyuncu bunu da rahatlıkla yapabilir.

Dikkatle onu izliyordum.

Yutkundu. Kızının elini bıraktı. Nefes aldıktan sonra bana yaklaşmaya başladı. Profesyonel oyunculuğunu yine konuşturmuş gözlerini yaşlarla doldurmuştu.

"Breathe?" Gülümsedim. Çünkü bu, adımı onun ağzından duyduğum son gün olacaktı.

"Güzel oyundu."

"Yapma."

"Siz tanışıyor musunuz" Dönüp karsına baktım. Hala o tatlı gülümsemesini sürdürüyordu. Kocasının iyi biri olduğunu sanıyordu.

"İş için diyelim." Küçük kızın hayatını mahvetmeye niyetim yoktu. Ben onun babası kadar iğrenç biri değildim.

"Sevindim."

"Hadi baba! Bize odanı göster!" Justin'in tişörtünden tutup çekiştiren kıza baktım. Bir çocuk böyle kötü bir babayı hak etmiş olmamalıydı.

"Hadi babası. Git ve ona odanı göster." Diyip gülümsedim.

Ailece benim otelime gireceklerdi.

3 aylık sevgilimin evli ve çocuklu bir adam olacağını ve onları otelime sokacağını nereden bilebilirdim ki?

Fakat şuan için bildiğim tek bir şey var ki, o da onların otelime son girişi olduğuydu.

Dişlerimin arasından konuştum.
"Git ve ona odanı göster."

Ben seni parçalamadan önce.

Save meTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon