Helen Miller

"Hala biz olmadan oraya gittiğine inanamıyorum." Gülümsedim.

"Bunu telafi edeceğim, söz veriyorum."

"Zaten telafi edeceksin. Neyse, neler yapıyorsun? Kendini iyi hissetmeye başladın mı?"

"İyiyim Jane. Gerçekten."

"Seni canlı olarak görmediğim sürece bu konu hakkında kesin konuşmayacağım."

Masanın üzerinde duran çöreğimden bir ısırık daha alıp kahvemden bir yudum çektim.

"Bekle." Ekrana iyice yaklaşıp yüzünü buruşturdu. "Ay çöreğimi o?" Bu söylediğine gülmeden edememiştim. Kafamı olumlu anlamda salladım. "Vay canına, çok lezzetli görünüyor."

"Breathe'e söyle senin için bir kaç tane yapsın." Elini rastgele sallayıp gözlerini devirdi.

"Daha yeni geldim. Benden bıkmasından korkuyorum."

"Kim kimden bıkıyormuş?" Bilgisayarın sol kısmında, Jane'in hemen arkasında beliren Breathe'i görünce gülümsedim.

"Jane, senin ondan bıkacağından korkuyor."

"Asla." Breathe kesin bir dille bunu reddedip ekrana daha da yaklaştı. "Sen nasılsın canım? Nasıl gidiyor?"

"İyiyim tatlım. Gerçekten iyiyim. Ayrıca size bir sürprizim var."

"Nedir o?"

"Ay çöreğiyse güzel bir sürprize benziyor." Jane'e aldırmadım.

"3 gün sonraya bilet aldım. Anlayacağınız 3 gün sonra Tayland' da olacağım."

"Tanrı aşkına! Bu çok güzel bir haber!"

"Sonunda."

"Tamam kızlar, şimdi kapatmam gerekiyor. Ara sokakları dolaşıp biraz daha fotoğraf çektikten sonra otele geçeceğim."

"Tamam tatlım. Görüşürüz."

"Sizi seviyorum."

"Bizde seni!"

Gülümseyip skype uygulamasını ardından bilgisayarımı kapattım. Bilgisayarı çantasına yerleştirdikten sonra üzerime ceketimi giyip ayağa kalktım.

Bu kafeden çıkıp yeni yerler fotoğraflamamın zamanı gelmişti.

2 saat sonra

Çantamdan bin bir zorlukla bulup çıkardığım kartımla kapıyı açıp otel odasından içeri girdim. Eşyalarımı hemen sağdaki koltuğa bıraktıktan sonra küçük mutfağa girerek, dolaptan içinde doldurmuş olduğum çilekli sütlerden bir tanesini alıp sömürdükten sonra boşalan kutusunu çöpe atıp yatağa doğru yöneldim.

O kadar çok uykum vardı ki, gözümün önünü bile zar zor görebiliyordum.

Yorganı açıp kendimi içeriye attığımda bacaklarıma değen sıcaklık irkilmeme ve ani hareket edip yataktan düşmeme sebep olmuştu.

"Popom!" Acıyı umursamamaya çalışıp yatakta ne olduğuna bakmış ve küçük bir kriz geçirip çığlık atmıştım. "Tanrım!" Ayağa kalkıp yastıklardan bir tanesini elime aldım. Yatağıma çıplak vücuduyla uzanmış bu çekik gözlü arkadaşı cehenneme göndermek şuan ki arzumdu.

Ardı ardına vurmaya başlamıştım.

"Kalk hemen! Kalk! Kalk! Kalk!"

"Kes şunu!" Uyanmış, elleriyle yüzünü kapatmaya çalışıyordu. Durmayıp vurmaya devam ediyordum fakat bir yerde elimden yakalamış beni yatağa çekmişti. Yatak her ne kadar yumuşak olsa da ani düşüşle çenem acımıştı. Kendimi biran önce toparlayıp tekrar ayağa kalktım.

"Senin benim odamda, benim yatağımda ne işin var!" Elleriyle gözlerini ovuşturdu.

"Burası benim odam. Asıl senin benim odamda ne işin var?" Bana nazaran sakin olması sinirlerimi bozuyordu.

"Saçmalamayı kesip odamdan çıkar mısın? Yoksa güvenliği arayacağım!"

"Pekala, ara o zaman."

Sinirden sıkmış olduğum dişlerimi rahat bırakıp bir kez daha yüzüne yastık fırlattım.

"Burası benim odam diyorum!"

Saçlarını karıştırıp ayağa kalktı. "Beni rahatsız etmenin bedelini ödeyeceksin biliyorsun değil mi?" O kadar rahattı ki, kendimden şüphe etmeme sebep oluyordu. Acaba uyku sersemliğiyle yanlış odaya mı gelmiştim?

Saçmalama Helen!

Bir tane kart var ve o da sadece benim odamın kapısını açıyor!

Elimi alnıma vurup bu saçma düşüncelerden kurtuldum. "Bak, ben doğru odadayım. Burası benim odam. Nasıl girdiğin hakkında en ufak bir fikrim bile yok ama doğru olan bu. Şimdi lütfen güzelce odamdan dışarı çık. Beni güvenlikle uğraşmak zorunda bırakma."

"Kaldığın odanın numarası 345 mi?"

Evet Helen şuan tamamen sıçmış bulunmaktasın!

Lanet!

Hiç beklemeden kapının dışına çıkıp üstünde yazan numaraya baktım.

345.

"Ama dolapta benim çilekli sütlerim vardı." Moralim çok bozulmuştu. Yanlış odaya girmiştim. En ufak bir haklılık payım yoktu ve bu beni çok kötü hissettiriyordu.

"Çilekli sütü çok severim." Dediği şeyi umursamadan gülümsemeye başladım.

"Ben gerçekten özür dilerim. Kartımın kapıyı açtığını düşündükçe böyle bir ihtimale inanamadım."

"Tamam şimdi çık odamdan."

"Daha nazik olabilirsiniz." İleriye doğru yürümeye başladığımda elini karnıma koyup geriye iteklemişti.

"Nereye? Sana gitmeni söyledim. Burası senin odan değil." Karnımdaki elini ittim.

"Eşyalarımı alacağım." Anladığında geri çekilmişti.

Senin o saçını başını yolarımda ben neyse.

"Çabuk ol."

Eşyalarımı alıp kapının dışına çıkmıştım. Geriye döndüm. Amacım tekrar özür dilemekti fakat hiç beklemeden 3 kelime söyleyip kapıyı suratıma kapatmıştı.

"Görüşmemek üzere, çocuk."

SON

Save meWhere stories live. Discover now