Breathe North

"Bu ülkeden ayrılmadan önce görmek istediğim çok şey var Breathe."

Kumların üstünde bir kez daha Justin'le sohbet ederek ilerliyorduk.

"Ne gibi?"

"Aklına gelebilecek her şey. Tarihi eserleri, lezzetleri." Parmağımı şıklattım.

"Tarihi eserlerden önce görmen gereken harika bir yer var." Durdu ve gülümsedi.

"Öyle mi? Neresi?"

"Gel benimle." Elini tutup peşimden sürüklemeye başlamıştım.
Otelimin yanındaki evime doğru yol almıştık ama onu eve değil evimin arkasındaki çiçek serasına götürüyordum.

O güzelliği görmeliydi.

Adımını içeri atar atmaz mest bakışlarını seranın her bir tarafına yöneltti.

Evet Justin, haklısın. Bu güzel yerden büyülenmemek elde değil.

Elimi bırakıp beyaz çiçeklerin bulunduğu tarafa ilerledi.

"Çok güzel." Gülümsedim.

"Evet."

Justin'in eline aldığı beyaz çiçeklere baktım. Çiçeği burnuna götürüp koklamış ardından tekrar gülümsemişti. Tabi bu halide beni gülümsetmişti.

"Güzel bir zevkin olduğunu düşünmeye başladım."

"Neden?" Bana bakmayıp çiçeğe bakıyor her bir yaprağına yavaşça dokunuyordu.

"Elindeki çiçeğe Anemon deniyor. Çok üzücü bir hikayesi var." Bana baktı.

"Bir çiçeğin nasıl hikayesi olabilir ki."

"Dinlemek ister misin?"

"Sanırım."

"Peki." Anlatmaya başlamak için derin bir nefes aldım. "Hikaye şöyle anlatılır. Aşk tanrıçası Afrodit ve ölümlü Adonis birbirlerine sırılsıklam aşıklarmış. Fakat aşklarının önünde çok büyük bir engel varmış: Afrodit'in eski sevgilisi savaş tanrısı Ares. Kıskançlığının yanı sıra bir ölümlü olduğu için Adonis'ten nefret eden Ares bir gün Adonis'i avlanırken yakalamış ve vurmuş. Afrodit bunu duyar duymaz hemen sevgilisinin yanına gitmiş fakat Adonis çoktan hayatını kaybetmiş. Onu ölüler diyarına götürmeden önce bir törenle vücudunu güzel kokular ile ovalamış Afrodit. Ölüler diyarı olan yolda Adonis'in kanları yere dökülmüş ve bu kan damlaları kokular ile birleşerek döküldüğü yerde çiçeklere dönüşmüş. İşte bu çiçeklere de Adonis ve Afrodit'in aşkı anısına Anemon çiçekleri adı verilmiş."

Justin tüm bu söylediklerimi büyük bir ciddiyetle dinlemiş ardından derin bir nefes almıştı.

"Bu üzücüymüş." Gülümsedim.

"Öyle."

Elindeki çiçeği yerine koyduktan sonra bana baktı.
Bir süre bekledikten sonra konuşmayacağını anlamış ben konuşmuştum.

"Onlardan burada çok var. İstersen bir tanesini sana verebilirim."

"Olur." Koyduğu çiçeği tekrar eline aldı.

"Neden konuşmuyorsun?" Kafasını kaldırıp bana baktı.

"Nasıl yani?"

"Normalde çok konuşan birisin. Fakat bu seraya geldikten ve hikayeyi dinledikten sonra biraz sessizleştin."

"Hayır, bir sorun yok."

"Bir sorun olduğunu söylemedim zaten Justin."

Onu anlamak gerçekten zordu. Gerçekten.

Save meWhere stories live. Discover now