Helen Miller

"İyi geceler."

Dün Justin, Son ve Lucas'ı evden apar topar çıkardıktan sonra kızlarla konuşmuş neler olduğunu anlamaya çalışmıştık. Bende yarın Son'a neler olduğunu soracağımı söyleyip konuyu kapatmıştım.
Fakat bugün, neredeyse her saniye yanımda olan insan bir türlü yanıma gelmemişti. Ta ki iş çıkış saatine kadar. Kapının eşiğinde belirip beni bırakacağını söyledikten sonra arabaya gitmişti. Yaklaşık yarım saatlik araba yolculuğundan sonra sessizliğini bozup 'iyi geceler' demişti.

"Sorun ne?" Bana bakmıyordu. "Bugün hiç yanıma gelmedin. Dünden beri tuhafsın."

"Sorun yok."

"Karşında çocuk yok. Bilmediğim bir şey var. Ne saklıyorsun?" Derin bir nefes alıp bana baktı.

Sonunda!

"Senden sakladığım hiç bir şey yok Helen. İyi geceler." Tekrar yola bakmaya başlamıştı.

"Kes şunu! Böyle davranarak bana kendimi değersiz hissettiriyorsun!" Tekrar bana döndü.

"Değersiz değilsin." Ellerimle yüzümü ovuşturdum.

"O zaman sorun ne söyle? Yüzüme bak ve her zaman ki gibi benimle konuş."

"Bu senin için önemli mi?"

"Evet!" Derin bir nefes aldı. Bir türlü bana bakmıyor sorularımdan kaçıyordu. "Unut gitsin." Arabadan çıkmaya yeltendiğimde iki kelime söyleyip olduğum yerde kaskatı kesilmemi sağlamıştı.

"Sana aşığım." Arkama dönüp ona baktım.

"Bunu söylemek bu kadar zor olmamalıydı." Kaşlarını çattı.

"Bu seni şaşırtmadı mı?" Kafamı olumsuz anlamda salladım.

"Tuvalete giderken bile benimle gelmeye çalışıyorsun. Bunu anlamak zor değildi." Gülümsedi.

"Peki ya sen?"

"Ben?"

"Sen bana karşı bir şeyler hissediyor musun?"

"Bildiğim tek bir şey var ki, o da sana alıştığım." Gülümsedi.

"Bu da güzel."

Bana karşı bir şeyler hissettiğini biliyordum fakat söyleyemediği tek şeyin bu olduğunu sanmıyordum. Muhakkak başka bir şeyler vardı.

"İyi geceler." Tekrar arabadan çıkmaya çalışmıştım fakat kolumu tutup buna engel olmuştu.

"Bekle, nereye?"

"Eve."

"Beni öpmeden mi?" Öpmek için bana yaklaştığında onu ittim.

"Yavaş ol. Arabada bana aşık olduğunu söyledin diye seni öpecek değilim. Bana güzel bir çıkma teklifi etmen gerekiyor." Dişlerini göstererek güldüğünde bende gülmüştüm.

"Öyle olsun." Alnıma bir buse kondurup geri çekildi. "İyi geceler güzelim."

"İyi geceler."

Arabadan çıkıp ona el sallayarak evin bahçesine girdiğimde kapının önündeki tek basamağa oturan Lucas'ı görmüştüm.

"Jane seni içeri almadı anlaşılan." Kısa bir kahkaha attım. "Ne üzücü." Bakışlarını yerden bana yöneltip ayağa kalktı.

"Onun arabasında ne işin var?" Yüzümdeki gülücük solmuştu.

"Ne?"

"Onun arabasında ne işin var dedim. Gayet açık bir soru. Anlaşılmayacak bir şey yok." Nefesimi verip ona bir adım yaklaştım.

"İçeri gir konuşalım. Sinirlisin. Sakin ol biraz." Kapıyı açmak için çantamdan aldığım anahtarı kolumdan tutup beni çekmesiyle yere düşürmüştüm. "Lucas." Onun bu haline çok şaşırmıştım.

"Helen, onun arabasında ne işin vardı?"

"Beni evime o bırakıyor."

"Bir daha olmasın."

"Lucas sorun ne? Neden böyle davranıyorsun? Onun senin yakın arkadaşın olduğunu sanıyordum."

"Eğer seninle konuşmaya devam ederse olmayacak."

"Bak korumacı tavrını çok iyi anlıyorum ve teşekkür ediyorum ama ben bir yetişkinim. Nerede kiminle nasıl davranacağıma karar verebilirim değil mi?" Onu yumuşatmaya çalışıyordum.

"Sikik yetişkinliğin umrumda bile değil! Onunla konuşmaya bir son ver!"

"Aynı yerde çalışıyoruz!"

"Senin zaten bir şirketin var! Lanet inadını bırakıp benim yanıma gel!"

"İnat ettiğim falan yok. Saçmalıyorsun. Uzatmayalım. Anlaşılan sinirlerin bozuk. Git lütfen."

"Seni son kez uyarıyorum Helen. Eğer bir daha o adamla yan yana olduğunu görürsem işler ikiniz içinde iyi olmaz."

Kelimelerini sarf edip hızlıca yanımdan ayrıldığında öylece kalakalmıştım.

"İyi misin?" Kapının eşiğinde beliren arkadaşlarıma baktım.

"Hayır. Duydunuz mu?" Kafalarını salladılar.

"Evet. Lucas bana seni korumaya çalıştığını söyledi. Arkadaşına pek güvenmiyormuş." Jane'e bakıp derin bir nefes aldım.

"Sanki kendisi güvenilir de." Breathe doğru bir noktaya parmak basmıştı.

"Size kötü bir haberim var. Son, bana aşık olduğunu söyledi." İkisininde göz bebekleri büyümüş büyük bir şaşkınlıkla bana bakıyorlardı.

"Önemli olan senin cevabın kızım." Breathe baktım.

"Sanırım bende ona karşı boş değilim."

"Eğer onunla devam edeceksen bunu Lucas'tan gizlemelisin. Belli bir süre sonra söyleriz. Ben onu buna hazırlayacağım."

"Jane haklı Helen. Şimdilik gizli takılsanız daha iyi olur." Kafamı olumlu anlamda salladım.

"Öyle olsun."

"Pekala asmayın suratınızı. Harika bir pasta yaptım. Gidip yiyelim."

1 ay sonra

"Yeter artık doydum." Elindeki patatesi ağzına attı.

"Eski, iştahıyla benim iştahımıda açan sevgilimi geri istiyorum." Gülümsedim.

"Tamam git artık. Öğle arası bitmek üzere insanlar gelebilir."

"Öyle olsun." Ayağa kalkıp ofisi terk ettiğinde sandalyemde gerindim.

Mükemmel bir sevgilim vardı.

"Selam." Kapının eşiğinde gülümseyerek beni izleyen mavi elbiseli kadına baktım.

"Selam."

"Danışman eşimin buraya geldiğini söyledi." Gülümsedim.

Eşi yanımda çalışan Fred olmalıydı. Zira parmağında evlilik yüzüğü olan bir tek o vardı.

"Fred yaklaşık yarım saat önce yemek yemeye gitti. Burada beklerseniz gelince görürsünüz." Adımlayıp kırmızı koltuklardan birine oturdu.

"Yanlış anladınız. Eşimin ismi Son Hyun woo. Patronunuz olan."

"Ne?" 

Elini karnına götürüp gülümsedi.

"Ona, artık bir çocuğumuz olacağını söylemeye geldim."

Save meWhere stories live. Discover now