11.BÖLÜM

102 90 11
                                    

Boğazıma çektiğim yumru canımı acıtırken yutkunup Kutay'ın gözlerinin içine bakmaya devam ettim.

Yüzünde gülümsemesi solup, aksi bir bakış atıp gözlerini çekerek bir küfür homurdanması ve beni aniden bırakıp yere düşmem bir olmuştu.

Ve şuan yerdeydim.

Zemine düşmemle bacaklarımda ve karnıma krapmlar girmişti. Acıyla yüzümü buruşturup inledim. Zoraki başımı kaldırıp Kutay'ın merhametsiz gözlerine baktım.

Gözlerini kısarak beni izliyordu, bakışlarının altında ezilirken ağlamamak için dişlerimi birbirine bastırdım.

Onun artık çok soğuk bir havası vardı, hatta insanın kanını dondururcasına bir soğukluktu bu. Bana az önce kibar ve yakın davranan Kutay gitmiş, yerine onun ilk gördüğüm zamanki  korkunç, hissiz Kutay gelmişti. İşte gerçek kişilik bu diye düşündüm. Bana karşı olan bütün o davranışları, özür dilemesi, konuşması hepsi asparagas'tı.

Göz karartan o sözleri beni kandırmak için kullanmış ve bunu başarmıştı. O kadar saf ve aptaldım ki hemen de ona kanmıştım.

Şuan kendimi boğazlamak istiyordum, bazen saflığımı çok abartıyordum, hatta Kutay'ın beni uyarmasına rağmen ben onu anlamayacak kadar saftım. Off bu berbat birsey di!!

Kutay sıkıntılı bir nefes alıp benden yana dönerek beni o halde bırakıp kalabalığın
arasından uzaklaşıp salondan çıktı.

Düştüğüm bu dehşet olaydan başım dönmeye başlamıştı. Zemin sanki altımda kayıyormuş gibi hissettim. Bakışlarım etrafımda gruplanıp alayla fısıldayan öğrencilere kilitlenip kaldığında gözlerimi utançla kırpıştırıp başımı önüme eğdim.

Gözlerimi sıkıca kapayarak yumruğumu sıktım. Kendimi inanılmaz derecede aciz hissediyordum. Karşılaştığım bu utanç verici durum canımı yakıyordu. Lütfen bir an önce bugün bitsin diye içimden dua ederek gözümden  bir yaşın akmasına izin verdim.

Yerde çaresiz bir şekilde etrafımdaki iğrenç bakışlar altında öylece kalakalmiştım kalkmaya bile gücüm yoktu. Bu sırada yanıma yaklaşan ayakları gördüm. Yavaş adımlarla yanıma gelip önümde öylece durdu.

eğilip omuzuma dokunduğu sırada başımı kaldırıp kim olduğuna baktım.  Bu Ayaz' dı.

Hiç bir şeyi ifade etmeyen mavi gözlerine bakıp yutkundum.

"Eğer benimle dalga geçmek için geldiysen  hiç uğraş..." Diyordum ki aniden araya girip sözümü kesti.

"Oradan bakınca pisliğin teki gibi mi gözüküyorum," diye sordu ifadesiz bir sesle. "Beni tanımıyormuş gibi konuşma Deniz," diye ekledi ve yerden çantamı alıp bedenimi kaldırmasına izin verdim.

Aramızda onca şey olmasına rağmen yanımda hala duruyor olması beni rahatlatmıştı.
Bakışlarımı ondan çekip ona ayak uydurdum.

Kendimi toparladım." Eve gitmek istiyorum," dedim. Sesim öyle güçsüz , öyle solgun ve öyle bana ait değil gibi çıkmıştı ki bir an konuşanın ben olduğumdan şüphe ettim.

Ve Kendimi o an o kadar duygusal ve bitkin hissettim ki daha fazla burda kalacak gücüm yoktu. Bir an önce eve gidip bugünü unutmayı hatta mümkünse yaşadığım son iki haftanın tamamıyla silmeyi arzu ediyordum.

Ayaz ağır ağır başını salladı.

Omuzlarımı o kadar nazik tutuyordu ki şaşkın bir halde kıpırdamadan gözlerinin içine baktım. Tarif edemiyeceğim garip bir duygu sinsice beni iyice kendine çekip kollarıyla sardı. Bu duygu her ne kadar canımı sıksada bunu umursamayıp Ayaz'ın göğsüne iyice sokuldum.

TUTSAKWhere stories live. Discover now