Now Rest in Peace

104 13 11
                                    

-Dün gece bölüm paylaştım ama bu bölüm sırada beklerken bir an önce okumanızı istedim. Çünkü bu bölüm yazarken de, yazdıktan sonra okuduğum her seferde de beni çok yaraladı. Sizi de etkileyeceğini düşündüğüm için bir an önce paylaşmak istedim. Umarım beni etkilediği kadar sizi de etkiler. Seviliyorsunuz canlarım, iyi okumalar...-

   Bradford'daydık. Zayn'in ailesinin evinde. Takvim şubat ayının 12'sini gösteriyordu. Evde matem havası vardı. Kahvaltı yapılıyordu ama birazdan mezarlığa gidileceğini herkes biliyordu. Çünkü bugün Yaser'in ölüm yıldönümüydü. Akmaya hazır olan gözyaşlarını herkesin gözlerinde görebilirdiniz.

   Benim odağım ailenin diğer üyelerinden daha çok Zayn'in üzerindeydi. Onun da modu kötüydü ama birkaç ay önceki doğum gününde olduğu gibi de içine kapanık görünmüyordu. Yine de sohbet açmaya çalışıyor, babası ile yaşadığı komik anlardan bahsederek ortamı toparlamaya çalışıyordu. Ama gözlerindeki düşünceli ifade dikkatimi çekecek kadar yoğundu.

   Dün iş çıkışında direkt buraya gelmiştik. İkimiz de işlerimizden aldığımız iki günlük izinle birlikte hafta sonu da eklenince dört gün boyunca kendimizi işten arındırmış durumdaydık. Bu sürenin ne kadarını Bradford'da geçireceğimizi bilmesem de, Zayn'e uymaya karar vererek ona bunu sormamıştım bile. O ne istiyorsa onu yapabilirdik, bu benim için sorun değildi.

   Enteresan bir şekilde Zayn'in bakışlarını çok sık üzerimde yakalıyordum. Birkaçında onu yüzüme bakarak düşüncelere dalmış hâlde yakaladığımda, ben de ona gözlerimi dikerek dikkatini çekmeye çalışmış, ardından da gülümseyerek onu biraz daha olsa iyi hissettirmeye çabalamıştım. O anlarda yaptığı tek şey başını iki yana sallayarak kendini düşüncelerden sıyırıp şakağıma bıraktığı küçük öpücüklerin ardından sohbete dönmek olmuştu. Bir süreden sonra onu kendi hâline bırakmıştım zaten.

   Her seferinde olduğu gibi, bu toplanışta da kendimi ortaya atmıştım. Her ne kadar Yaser'in ölümü beni kahrediyor olsa da, hiçbir şeyden haberi olmayan ailesinin yanında olup onları toparlamaya çalışmak 2 senedir üstlendiğim bir görevdi. Bu bugün de devam ediyordu. Ve enteresan bir şekilde buna alıştığımı hissedebiliyordum. Zaten acıları daha sonrasında su yüzüne çıkarak şekilde içime gömmekte maalesef ki fazlasıyla iyiydim. Şimdilik çok zorlandığım söylenemezdi.

   Kahvaltı bitip de artık mezarlığa gitmemiz gerektiğini söylediklerinde bu sefer sadece kızlar ve Trisha vardı. Waliyha'nın kocası yine ortalıklarda değildi ama Zaneyah son dakika huzursuzluk yaşadığı için Safaa'nın kocası Martin evde çocuğuyla birlikte kalabileceğini söylemişti. Kızlar ve Trisha Doniya'nın arabası ile giderken biz de kendi arabamızda mezarlığın yolunu tutmuştuk. Yolun yarısında Zayn'e nasıl olduğunu sorsam da, bana sadece 'iyiyim' diyerek beni geçiştirmişti. Sorgulamaksızın ona saygı duydum. Onu anlıyordum. Çünkü onunla aynı hisleri paylaşıyordum.

   Mezarlığa gidip de Yaser'in mezarına ulaştığımızda her zamanki konumumdaydım. Kızlar mezarın yanına çöküp toprağı okşarken, Yaser'in ayak ucundan birkaç adım uzakta put gibi hareketsiz durarak öylece mezar taşına bakıyordum. Seneler ilerlese de, benim için değişmeyen tek şey bu olmuştu. Acıları yutmak. Şimdi de mezar taşına bakarken her ne kadar onunla konuşmak, uzun uzun ağlayarak acılarımı boşaltmak ve içimden geldiği gibi davranmak istesem de, donuk bakışlarım öylece yazıların üzerinde geziniyordu. Hava soğuktu, üşüyordum ama içimdeki acı fazlasıyla yakıyordu. Bildiğim tek şey buydu.

   Zayn annesinin durduğu yerin bir iki adım arkasında dururken, bir an bakışlarını üzerimde hissettim ama dönüp ona bakamadım. Ona bakarsam ve bakışlarındaki artık bildiği anlamını yakalarsam ağlayacağımı biliyordum. Bu yüzden sessizce, tek bir damla gözyaşı bile dökmeden öylece bekledim. Zaten bu sefer ziyaret çok da uzun sürmemişti. Enteresan bir şekilde ağlama faslının hemen ardından edilen dualar yeni bitmişti ki, Zayn gidelim demişti.

All Too Well / z.mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin