I Knew You Would Come

90 9 0
                                    


   Geniş toplantı salonunun tam ortasında bulunan oval masanın başı sayılabilecek bir köşede oturmuş, ellerimi bastırdığım gözlerimden çekmeden sadece dinliyordum. Ortama devasa bir kaos hakimdi ve ben hangisi ile daha önce ilgilenmem gerektiğini bilemiyordum.

"İçerik departmanından Eric işi bıraktığını söyledi. İki gündür gelmiyor ve gelmemeye devam ederse ofis batacak." Kalabalığın arasından sesini en net duyabildiğim kişi olan içerik ekibinden Sarah'a doğru hızlıca mırıldandım.

"Bay Park'ı ona gönderin. Bizimle sözleşme imzaladı, kapısında avukat görmek aklını başına getirecektir. Yerine birini bulana kadar bizimle devam etmek zorunda ve yerine birini de derhal bulmaya çalışın." Sarah'ın dudaklarından onaylayan bir mırıltı dökülürken, başka bir ses kulağıma doldu.

"Bu ayın sonunda kitabı çıkacak ama Bayan Green sorun çıkarıyor. Değiştirmek istediği birkaç yer varmış ama kitaplar baskıya verildi bile. Değişim yapması demek basılan binlerce kitabın çöpe gitmesi demek." Elimi gözlerime daha çok bastırıp yüzümü buruşturdum.

"Bunun mümkün olmadığını ona söylediniz mi?" Basımdan Jonah beni cevapladığında elimi gözlerimden çekip solumda kalan bedenine bakmıştım.

"Söyledik ama fazlasıyla ısrarcı." Derin bir nefes aldım.

"O zaman ona iki seçeneği olduğunu söyleyin. Ya kitabını bu hâliyle basacağız ya da hiç basmayacağız, ikisinden birini yarına kadar seçsin. Kafasının estiği şekilde karar verip ona uymamızı bekleyemez. Ofisine döndüğünde de basımı yarına kadar durdurmalarını söyle." Odadaki mırıltılar devam ederken derin bir nefes alarak başımı arkamdan sandalyenin başlığına yasladım ve gözlerimi tavana sabitleyip gelen sesleri bastırabilmek için yüksek sesle konuşmuştum.

"Halkla ilişkiler?" Başımı masaya geri çevirince herkesin susup bana baktığını gördüm. Halkla ilişkilerden olduğunu bile bilmediğim bir kız tek elini kaldırıp bana kendini belli ederken adını mırıldanmıştı.

"Jose Keyes." Nefesimi verip sordum.

"Söyle bana, Jose. İnsanlardan ne gibi şikâyetler geliyor?" Jose başını hızlıca önündeki kağıtlarına indirip kısa bir bakış attıktan hemen sonra bana dönmüştü.

"Bazı bölgelerde yoğun talep olmasına rağmen kitap fuarlarında standımız açılmamış." Tanıtım Departmanı'ndan bir adam Jose'ye bakarak benim çözmeme gerek kalmadan konuyu halletmeye çalışmıştı.

"Eğer bana açılmayan bölgelerin listesini verirsen halletmeye çalışırım." Ben başımı salladıktan sonra Jose'ye doğru konuşmuştum.

"Başka?" Jose bana geri döndüğünde diğer konuya geçmişti.

"Web sitesinde sorunlar yaşanıyor. Sepete eklenen kitaplar sisteme çok farklı düşüyormuş. İnsanların şikâyetlerinin başını bu konu çekiyor. Müşteri Hizmetleri gelen şikayetleri düzeltmeye çalışıyor ama yanlış sipariş konusu fazla yoğun." Kaşlarım havaya kalkarken başımın ağrımaya başladığını hissedebiliyordum. Gözlerim masanın diğer ucunda oturan ve Bilgi İşlemden olduğunu bildiğim Jamie'ye kaydığında onun da gergin bir ifadeyle bana baktığını görmüştüm.

"Geçen ay da aynı konuyu bu masada konuşmamış mıydık, Jamie?" Jamie elindeki tableti masanın üzerine bırakıp başını iki yana sallamıştı.

"Bakın, sistem sürekli sorun veriyor. Sitenin yazılımında bir hata olduğu belli, koca bir ay boyunca onu bulmaya çalıştık ama-" Oturduğum yerden kalkıp artan sinirimle birlikte sözlerini kestim.

All Too Well / z.mWhere stories live. Discover now