Her Happiness Is My Happiness

93 13 2
                                    


   Sakin bir cumartesi günündeydik. Fakat senelerdir yaşananın aksine, bu sefer bu cumartesiyi kendi halimizde değil, birlikte geçirme kararı almıştık. Herhangi bir yere gitmektense evde vakit geçirmek istemiş, kendimize içine birlikte düşeceğimizi asla tahmin edemeyeceğimiz bir uğraş bulmuştuk. Çalışma odasını düzenlemek.

   Bu fikir Zayn'den çıkmışken, başta ne demek istediğini anlamasam da, çok uzun zaman önce aldığım yeni kitaplığı çalışma odasının boş duvarına monte edebileceğini, hâlâ kolisinde duran yeni kitapları ise oraya dizebileceğimizi önermişti. Ve ben de bu fikri düşünmeden kabul etmiştim.

   Tam şu anda üzerindeki bahçıvan tipi tulumu ile, ki tulumun içine tişört giymeyi reddetmişti ve kot yapısında olan tulumun tenini ve dövmelerini ne denli leziz gösterdiğini dile getirmeme bile gerek yoktu. Elindeki matkabı duvara yasladığı uzun dolabın en üstteki son vidaya doğru bastırıyor, dolabı sabitlediğinden emin olmaya çalışıyordu. Merdiveni tuttuğum ellerimle birlikte aşağıdan ona baktığım sırada, uzandığı yerden geri çekilip dolabı kontrol ettiğini gördüm.

"Oldu sanırım." Nefesimi verip dolaba baktığım sırada gözlerim odada dolaşmıştı. Bütün rafları silmem gerekecekti.

   Merdivenden inmeye yeltendiği sırada geri çekilerek çalışma masanın bulunduğu köşeye doğru ilerlemiş masanın yanına bıraktığım temizlik malzemelerini karıştırmaya başlamıştım.

"Üst rafları da silmemiz gerekiyor. Oranın durumu daha beter." Elime alıp arkasını okuduğum sprey şişesini incelerken dudaklarımdan çıkan ufak mırıltılarla onu onaylamıştım.

   Geri doğrulup spreyi masanın üzerine koyduktan sonra kenarda duran süpürgeye uzanıyordum ki, aniden karnıma dolanan eli beni sertçe kendine çekmiş ve sırtımı göğsüne yaslayarak nefesimi kesmişti. Bu ani hareketi beni şaşırtırken diğer elini de göğsümün üzerinden omzuma sararak beni birkaç adım geriye çekmişti.

"Fazla sessizsin." Başını boynuma doğru eğip dudaklarını hemen kulağımın altına bastırdı. Anında nefesim kesilirken, ellerimi karnımın üzerindeki kolunun üzerine bıraktığımda başımı ona doğru çevirmeye çalışarak mırıldanmıştım.

"Sanırım bir süreden sonra alışkanlık haline geldi." Başını hafifçe oynatıp dudaklarını boynumla omzumun birleştiği yerde hissettiğimde gözlerimi kapatmış, başımı arkaya yatırarak omzuna yaslamıştım.

"Her zaman bu kadar sessiz miydin?" Beni ve gençlik diye adlandırılan yıllarımı bilmediği için bu soruyu rahatlıkla sorabiliyordu. Ne denli değiştiğimi asla anlayamazdı belki de.

"Hiçbir zaman bu kadar sessiz olmadım. Özellikle lise ve üniversite yıllarımda beni susturmak yürek isterdi." Dudaklarının tenimdeki baskısı devam ederken, o günleri düşünmek tüylerimin ürpermesine sebep olmuştu.

"En başından seni sessizliğe iten ne oldu?" Gözlerimi açıp tavana baktığım sırada tenime son bir öpücük bırakıp geri çekilmeden hemen önce eklediğini duydum.

"Benim, değil mi?" Sözleri kalbimi kırarken, bunun doğruluk payının olduğunu bilmek canımı daha çok sıkmıştı. Yanağını başıma yaslayarak cevabımı beklediği sırada dudaklarımdan dökülen kelimeler dürüsttü.

"İlk etken Yaser'in ölümü oldu." Titrek bir nefes alıp başımı omzundan çektiğimde gözlerim önüme doğru kaymıştı.

"Sonrasında ise seninle ne konuşacağımı hiçbir zaman bilemedim. Bu da bana sessizliği kabul ettiren etken oldu." Sıkıntılı bir nefes aldığını duydum. Kollarından çıkmama izin vermeden beni kendine çevirdi ve gözlerimin içine bakarken mırıldandı.

All Too Well / z.mOnde histórias criam vida. Descubra agora