Seen a Shadow

142 17 2
                                    


'Artık var olmayan geçmişe yapışıp kalarak hiçbir şey elde edilemezdi. Ama yine de o geçmişe sıkı sıkı sarılıyordum çünkü o kayıp dünyada birisiydim ben, yaşamda rolü olan bir kişiydim. Bundan vazgeçecek olursam benliğimin son kırıntısını da kaybedeceğimi hissediyordum.' * (Kızların Suskunluğu - Pat Barker)

   Okuduğum satırların üzerine, önümde açık olan sayfada olan gözlerim dalarken düşünmeden edemedim. 27 yıllık hayatımda geleceğim konumun bu olacağını bana daha önce söyleseler muhtemelen sadece güler geçerdim. Dolu dolu geçirdiğim üniversite yıllarının ardından bir yandan amacıma ulaşmış, ünlü bir yayınevinde yönetici editörlük konumuna oturabilmeyi bir şekilde başarmıştım. Maddi yeterliliğim ve hayallerimin mesleğine ulaşabilmenin mutluğunun dört bir yanımı sarmış olması gerekirken, içine düştüğüm bu yalnızlık dolu mutsuzluğa bir türlü anlam veremiyordum. Hayat beni bu konuma nasıl getirmişti bilmiyordum ama gençliğimde hayal ettiğim şeyin bu olmadığından emindim. Edebiyat bölümü okumanın getirilerinden belki de en büyüğü toz pembe hayaller ve gelecek umutları olabilirdi. Sonsuz aşk saatlerce üzerinde çalıştığımız eserlerin çoğunda geçerliydi fakat bunu kısa zamanda bulabileceğimi ummuş olmaksa benim aptallığımdı sanırım. En azından içine düştüğüm bu evliliğin bana bunu getireceğini düşünmek yaşadığım en büyük yanılgıydı.

   Geçmişe takılı kalmamak elde değildi. Çünkü bir zamanlar mutluydum. Çünkü bir zamanlar umutlara sahip biriydim. Fakat şimdi oturma odasının iki köşesine çökmüş bu iki yabancı, karı koca olmak dışında her şeydi. Mevki sahibi, saygı gören insanlardık. Ben çalıştığım yayınevinde elle gösterilen bir kadındım ve Zayn çalıştığı şirketin yönetim kuruluna girmeyi tamamen çalışma hırsıyla elde edebilmiş önemli bir çalışandı. Patronunun şirketin bütün gelir giderlerini güvenle emanet edebildiği en kıymetli muhasebecisiydi. İkimiz de kendi alanımızda bu kadar başarılıyken, evlilik söz konusu olduğunda bu kadar başarısız oluşumuz yaşadığımız başka bir ironi olmalıydı.

   Belki de bunun sebebi her şeyiyle bizim tercih ve isteklerimiz dışında gerçekleşen bu evlilikte ikimizin de üzerine çökmüş olan ölü toprağını bir türlü silkeleyemeyişimizden kaynaklıydı. Bilemiyordum.

   Yine de zordu. Gençliğimde evlilik söz konusu olduğunda sahip olduğum beklentilerin bu denli gerçekleşmemiş olmasıydı belki de beni yıpratan. Bunu hiç bilemiyordum. Hiçbir zaman hisleri doğru zamanda hissetmeyi becerebilen bir insan olamamıştım zaten.

   Geçen bir haftanın ardından gelen hafta sonu büyük bir sessizlikle başlamıştı. Yaptığımız kahvaltının ardından ikimiz de köşesine çekilmiş, kendi işlerimizle ilgileniyorduk. Zayn oturma odasının bir köşesinde duran geniş masaya yaydığı bilgisayarı ve belgeleriyle birlikte işinin kontrolleri ile cebelleşiyor, bense uzandığım koltukta sadece kitap okumakla yetiniyordum. Ve okuduğum kitapsa beynimi açmaktan ziyade beni daha da düşünmeye itiyor, olan moralimi de sıfıra çekmeyi başarıyordu.

   Başımı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştığım birkaç saniyenin ardından dikkatimi toplayıp yeniden kitaba odaklanıyordum ki, çalan zil toparlayamadığım dikkatimi yeniden dağıttı. Aynı anda Zayn ile birbirimize bakarken, kaşları çatılıp ayağa kalkan o olmuştu.

"Birini bekliyor muydun?" Uzandığım yerden doğrulduğum sırada başımı iki yana sallayarak elimdeki kitabı kapatmıştım.

"Hayır, sen?" O da başını iki yana sallarken sessizce odadan çıkışını izledim. Beklenmedik misafirlere ikimiz de sahip değildik. İkimizin ailesi de İngiltere'nin farklı bölgelerinde yaşıyorken, ani baskınlar düzenlemezlerdi.

All Too Well / z.mWhere stories live. Discover now