13. Bölüm -ROL DEĞİŞİMİ -

914 167 63
                                    

Sabah kalktığımda Miley'den akademinin içindeki herkesin kör olduğunu belirten elli tane mesaj olduğunu görmüştüm. Daha sonra akademinin sınırının dışından içeriye yeni girecek olan öğrencilerin gördükleri kulaktan kulağa yayılmıştı. Tellerin olması gereken sınırın simsiyah, gökyüzüne kadar uzanan bir karanlık olduğundan bahsediyorlardı. Sanki akademi yok olmuştu, ardında hiçlik bırakmıştı. Miley'nin son mesajı ise bunu Travis'in yaptığının konuşuluyor olmasıydı ve doğruluğunu sormuştu. Ona cevap vermemiştim, sadece o an uyuduğunu duyduğuma sevindiğimi yazmıştım.

Dün gece tekrar karanlığını yayacağını düşünüp uyumamıştım ama bunu yapmamıştı ve karanlığı beklediğim o süre içerisinde düşünmekten kendimi alıkoyamamıştım. Yaptığı ve söylediği her şeyi ben istediğim için yapıyordu. Babasının yarattığı o adamı geri getiren bendim, benimle konuşmadığı sürede diğerlerinden de uzaklaştığını görmüştüm ve sırf onu rahat bırakmak için akşama kadar odamdan çıkmamıştım. Yemeğe katılmamıştım, Silas bir sorunum var mı diye sorduğunda uykusuz olduğumu söylemiştim.

Laptopumdan film açmıştım, üst üste filmler ve diziler oynamıştı ama hiçbirini izlememiştim. Sadece ona söylediklerim aklımdan geçiyordu.

Bana dokunuşu, bunca zamandır söyledikleri ve yaptıkları... Hayatında ilk defa o karanlıktan çıkış yolu bulmuştu ve ben çıkış kapısını üstüne çarparak kapatmıştım. Gülümsüyordu, ondan nefret ettiğimi suratına söylesem bile yanında olduğum için tebessüm edebiliyordu. Ama şimdi hepsini yok etmiştim ve o, çizdiği imajı tekrar benimseyene kadar aynı şekilde davranmaya devam edecekti.

Bana böyle davranmaya alışacaktı, sonra da istediğim gibi gidecekti.

O gün bana Lucas'la görüşme bile dememişti. O gün bana sadece bunu şimdi yapma demişti fakat ben her şeyi anlamak istediğim gibi anlayıp kalbini kırmak için çaba göstermiştim. Sonunda da başarmıştım.

Saat on bire geldiğinde yatağımdan çıktım ve bir bardak kahve yapmak için aşağıya indim. Mutfakta Aria'yı kahve makinesinin başında buldum. Tebessümle bana baktı ama benim gözlerim diğerlerini arıyordu. "Neredeler?" diye sorduğumda Aria bana da bir bardak çıkarmak için dolaplara uzanıyordu.

"Dışarıda, bahçede." dedi hemen.

Arka bahçeyi gören pencerelerin yanına gittiğimde gördüğüm manzara karşısında hayrete düştüm. Çimenlerin üzerine üç sandalye konulmuştu, tam ortada Travis oturuyordu ve hepsinin sırtı bize dönüktü. Hepsi elinde birer bardak tutuyordu, içki içiyorlardı.

Aria kahve yaparken "Gitme." dedi. "Ben gitmedim, bırak konuşsunlar."

Gözlerimi kırpıştırarak ona döndüm. "Bu... bu nasıl oldu?"

Aria bana hazırladığı kahveyi de alarak yanıma geldi ve pencereden dışarı baktı. "Travis... dün olanları anlattıktan sonra birkaç saatliğine dışarı çıktı. Geri geldiğinde pek iyi görünmüyordu. Bir şişe kapıp kendisini bahçeye attı. İlk olarak Niklas yanına gitti, sonra da Silas. Sanırım üç saattir oturuyorlar."

"Üç saat mi?"

Başını eğdi. "Şaşırtıcı, değil mi?" Kahvesinden tebessümle bir yudum aldı. "Sarhoş üç erkek... uzaktan izlemek beni biraz üzüyor ama bu da gayet tatmin edici."

"Konuşmuyorlardı."

"Ben de onunla konuşmuyorum." Boğazlı kazağını tutup bana doğru eğildi. "Ama ölümü hatırlatan parfümü sıkıyorum." Yan yana durup izlemeye devam ettik. Travis'in ayaklarının önüne koyduğu şişeyi dudaklarına dayadığını görünce kaşlarımı çattım. Aria yanımda konuşuyordu. "Aslında amaç konuşmak ve unutmak değildi. Sanırım üçünün de içmeye ihtiyacı vardı. Niklas'ın bile. Onun yaptığını tıpkı benim gibi unutmayacaklar ama..." Omuzlarını kaldırıp indirdi. Aması yoktu, bir şekilde unutturuyordu.

BaşlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin