26. Bölüm -BEKLENEN AN-

1K 203 63
                                    

Bizi Dünya'ya yollayan kapsülün içinde, etrafımı çevreleyen on beş büyücüyle birlikte bekliyordum. Üstümde nefesimi kesecek kadar kalın bir koruyucu vardı, beni sıkı sıkı sarıyordu. Boynumda nefes almakta zorlanırsam diye yerleştirdiğim maskem vardı, fırtınaya karşı başıma geçireceğim başlık arkamdan sarkıyordu ve küçücük cepli çantam da belimin üstündeydi.

Hayal gibi geçen, başarı dolu aylardan sonra bugünün beklediğimden erken geleceğini düşünmemiştim. "Saatlerinize bakacaksınız!" dedi Felix önümüzden yürüyüp bağırırken.

Kolumu kaldırıp saate baktım. Gennih yanıyordu.

"Beş dakika içinde sönecek." dedi birisi. Gezegenin yarısı kıpkırmızıydı, ateşler içinde kalmıştı. Aynı anda bir yarım küresi alev topuna dönmüştü ve dakikalardır bu şekildeydi. Patlamadan kaynaklı değildi, gezegen kendi çevresini saran büyüyü zapt edemiyordu.

"Beş dakika içinde onları Gennih'e yolluyoruz." dedi bir başkası.

Travis'in elini öyle bir sıktım ki kemiklerini kıracaktım. Başımı kaldırıp ona baktım ama tutuşumun bile farkında değil gibiydi. Önüne bakıyordu, karanlık ekranlardan birisine kilitlenmişti. Aklından ne geçiyordu bilmiyordum ama suratında gördüğüm endişe, korku veya heyecan değildi. Ona baktığımı fark edince yavaşça bana döndü ve saklamaya çabaladığım duygularımı fark etti. "Bir şey olmayacak." dedi kısık sesle. "Sadece ışık oluşturacaksın, başka hiçbir şey yapma." Kelimeleri tedirginliğimi atmama yetmedi. "Saati alacağız Tessa."

Konuşuyordu da o da pek rahat sayılmazdı.

Silas başını geriye atmış bir şekilde konuşmaları dinliyordu, Aria meraklı gözlerini bizi Gennih'e yollamak için büyü yapacak on beş büyücüde gezdiriyordu ve Niklas yukarı bakıyordu. Aralarında tek titreyen bendim çünkü onlar görev kelimesini duydukları an bambaşka kimliklere bürünmüşlerdi. Romero'da kaldığım dostane tavırlar sergileyen kişiler kaybolmuş, yerlerine en iyi üç mistik ve isminin hakkını veren şifacı geçmişti.

Saatimiz öttüğünde hepimiz kolumuzu kaldırdık. Alevler dinmişti ve az önce yanan yarım kürenin bir kısmı yemyeşil görünüyordu.

"Bu mümkün mü?" dedi Silas orman gibi görünen alanı tırnağıyla işaret ederek. "Vay be..."

Felix büyücülere işaret verdiğinde hepsi el ele tutuştu. Konuşmaya, aynı anda aynı şeyleri söylemeye başladılar. Gennih'te kapsül yoktu, bizi elleriyle yolluyorlardı. Panik halimi yansıtan gözlerimi on beşinde de gezdirirken Felix hemen önümüze geçti. "Tessa!" dediğinde ıslak bakışlarım onu buldu. "Seni tam burada bekliyorum. Bize işaret verdiğiniz an sizi geri çekeceğiz ve bizimle aynı anda büyüyü yapacaksın. Anladın mı?" Unutmuşum gibi hatırlattı. Geri dönüş kelimelerini unutmam imkansızdı, onlarla aynı anda kendime büyü yapacaktım. "Seni kendim takdim edeceğim, başarını ben duyuracağım." dedi ve bir adım geri gidip büyücülerin önünde kaldı. "Hepinizi burada bekliyorum. Ve size güveniyorum."

Kapsül kapıları kapandı, bütün hava ciğerlerime çekildi. Travis parmaklarıma parmaklarını geçirdi, diğer elimi de Niklas tuttu. "Kapat gözlerini Tessa." dedi Niklas güven verici bir sesle. "Arkanı kollarım. Önümü görebildiğim sürece arkanda olacağım."

14 Mart, Saat 07.30, Gennih

En son hava karanlıktı lakin burada güneş yeni doğmuştu. Suratımdaki maskeyi çıkarıp boynuma doğru indirdim ve derin bir nefes çektim. Temiz hava... Tıpkı Protia gibi.

Kendimi bir video oyununun içinde gibi hissediyordum. Dümdüz bir arazinin üzerindeydik, çölleri andırıyordu lakin gece olmamasına rağmen soğuktu. Tepede güneş vardı ama esiyordu. Toprağın üstünde, kısım kısım yerlerde kocaman toprak çıkıntılar vardı ama onun harici bir şey görünmüyordu. Her an bir yerlerden yaratıklar çıkacak gibiydi, toprağı delip fırlayacak bir şey göreceğimi düşünüyordum.

BaşlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin