14. Bölüm -ÇÖZÜLEMEYEN SİNYALLER-

1.6K 272 322
                                    

Kısa bir duştan sonra salona haddinden fazla enerjiyle indim. Merdivenlerden inerken sesimi duymuş olmalıydılar, bu yüzden eşikte durduğumda hepsi bana bir bakış attı. "Selam Tessa," dedi Niklas. Yine yerde oturuyordu, televizyonu karşısına almıştı. "belgesel izliyorum."

Daha sormamıştım bile.

Ekranda balinalar görüyordum.

Silas her zamanki tekli koltuğuna yayılmıştı, Aria ve Travis ise üçlü koltuğun uçlarında oturuyorlardı. Hızlıca onlara doğru yöneldim fakat Aria'nın imalı ses tonu adımlarımı yavaşlattı.

"Roma!" dedi elindeki telefonu sallayarak. Başını yana eğdi. "Görmek için adam öldürürüm. Ya da Japonya? İki adam öldürürüm. Alınma Tessa." dedi pis bir tebessümle.

Kısaca, hala villada oturuyorsunuz, çıkıp çalışmalısınız diyordu. Silas kıkırdar gibi gülerken koltuğun arkasından Travis'e yaklaştım. Kollarımı dayayıp eğildim. Bana hiç bakmamıştı, kitap okuyordu. Arkasından eğildiğimde okuduğu kitap gözüme takıldı.

Sherlock Holmes.

Hızlıca başını kaldırdığında irkildim ama düşündüğünün aksine gülüşümü arttırıp biraz daha eğildim. "Çalışalım mı?" diye sorduğumda Travis hariç herkes onaylayan homurtular çıkardı.

Dünya'ya gidemezsek, ödülü alamazsak ya beni ya da onu topa tutacaklardı. Ama artık hiçbirinin bende sorun görmediğini biliyordum, tamamen Travis'i suçluyorlardı.

Kitabı hızlıca kapatıp doğruldu. "Dünya'ya gitmeyi çok istiyorsun, değil mi?" dedi.

Partiden sonra bir hafta daha geçmişti ve her gün onu sise sürüklüyordum. Başımı aşağı yukarı birkaç kere salladığımda ayağa kalktı, kitabı oturduğu yere bıraktı. Aria bizi kışkışlar gibi dışarıyı gösterirken Travis'i beklemeden çıkmıştım.

Bahçenin ortasında durduğumda parmağını iki yana sallayıp ormanın içini gösterdi. İtiraz etmedim, onunla birlikte bahçe kapısından geçip ormana girdim. Daha öğle bile olmamıştı ve eğer şanslıysak yağmur yağmazdı, saatlerce cehennemimin içinde durabilirdim.

Üzerimde ince, kısa kazak olduğu için cekete ihtiyaç duymamıştım. Taytım ve altında deri botlarımla bu kez yağmura hazırdım. Travis ise her zamanki görüntüsünden ödün vermemişti, yüzünü görmesem bile giydiklerinden kim olduğunu anlayabilirdim. Siyah pantolonunu yine botlarının içine sokmuştu, üzerinde heybetli ve uzun gövdesine yapışan uzun kollu vardı.

Onu çok fazla izlediğimin farkındaydım.

"Sis?" diye sorduğumda omuz silkti.

Elini salladığında karanlığa gömüldüm ama Travis hala yanımda yürüyordu. Ona baktığımı fark edince "İlk dakikaya alışma olayını geçeli çok oldu." dedi ve ağaçlara çarpmamam için iyice yanıma girip elini sırtıma yerleştirdi, beni o yürütmeye başladı. Eli belime doğru kaydığında kıpırdandım ama kesinlikle rahatsızlık verdiği için değildi. Güldüğünü gördüğümü sandım. "Sisten değil, benden çekiniyordun." Göz ucuyla beni süzdü. "Sanırım bunu da aştık Tess."

Başımı yavaşça salladım. "Bir de sen bana güvenirsen... bu iş çözülür Travis."

"Güvenmediğimi söylemedim." diye mırıldandı ama o kadar kısık konuştu ki tam olarak anlayamadım.

Günler su gibi akıp geçerken neredeyse her gün Aria'yla ormanda çalışıyordum. Büyümü geliştirmeye çalışıyordum ve ışığı elimde istediğim kadar tutabilmeye başlamıştım. Aria çalışmalarımızı sır gibi saklamıyor ve diğerlerine anlatıyordu. Onlar da ne kadar iyi olduğumu biliyordu ve Felix'in gözlerinde gururun incecik parıltısını görebilmiştim.

BaşlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin