3. Bölüm -GERÇEKLER-

969 179 143
                                    

Dünya ve Protia'nın tarihinin anlatıldığı zorunlu ders en sevdiklerim arasına girerdi fakat dün geceki uykusuzluk, rüya, odaya gidip duvarları izleme ve en son sinirle kollarımı ısırma seansım o kadar uzun sürmüştü ki gözlerim açık bir şekilde uyuyordum. Ben ne zaman boş boş duvara baksam yanımdaki çocuk beni kolumdan dürtüyordu, dokunuşuyla huylanıp yerimde kıpırdanıyordum ve beş dakika sonra aynı şey tekrar yaşanıyordu.

Yanımdakine beni rahat bırakmasını söyledikten sonra kolumu öne uzatmıştım, başımı yastık olarak kullanacağım koluma yaslamıştım fakat üç kere tıklatılan kapı herkes gibi benim de başımı kaldırmama sebep oldu. Çenemi elime yaslayıp kimin geldiğine uykulu gözlerle baktım. Profesör, takım elbiseli adamın söylediklerine sadece başını sallayarak cevap verdikten sonra bizlere döndü ve "Tessa Moore?" dedi.

Çenem elimin altından kaydı, seksen kişinin gözünü üstümde hissettim ve uykum hızlıca kayboldu.

"E-evet?"

Profesör başıyla işaret yaptıktan sonra kürsüsüne yönelirken takım elbiseli adam beni bekledi. Yutkundum, korktum, tedirgin oldum. Daha önce bu 'takım elbiseli' adamlar beni hiç çağırmamıştı ve akademide sürekli gezinirlerdi, Felix'in adamlarındandılar. Müdür bu takım elbise sürüsünü akademik konuşmalar için değil de, konsey veya dış bağlantılar için kullanıyordu.

Ve benim bunlarla hiçbir alakam yoktu.

Kesin atılacaktım.

Ayağa kalktım, tek eşyam olan telefonumu cebime koydum ve bana yol veren kişilerin bacaklarının üstünden onlara dokunmadan geçtim, kimse kalkmaya zahmet etmedi.

Profesör dikkatleri çekmek istiyormuş gibi sınıfa seslendi ama hala bakışlar bendeydi. Adamın yanına paytak adımlarla gittim, içime kapandım, gözlerine bakmadım. Ve onun karşılık olarak yaptığı tek şey kapıyı açıp geçmemi beklemek oldu. İçimi bir korku kaplarken dönüp adamın bir şey demesini bekledim.

"Müdür Felix çağırıyor." dedi ve yürüyüp gitti.

Sırtını izlediğim sonsuzluk gibi gelen saniyelerden sonra koşarak arkasından devam ettim. "Neden beni çağırıyor?" dedim ama dönüp bana bakmadı. Takım elbiseler asla cevap vermezdi, sadece üst düzey koruma görevlileriydi ve Felix'in gizli tutmak istediği bilgileri bir başkasına ulaştıranlardı. Müdürün söylemediği hiçbir şey yapmıyorlardı, tam emir adamlarıydılar.

Bu da bana iki seçenek bırakıyordu ya Felix beni atacaktı ya da dönem sonu atılacağımı söyleyecek ve bana süre verecekti.

İki türlü de ayvayı yemiştim. Derslerim geçen yıllara göre daha iyiydi çünkü yanımda iki tane melek vardı ve her konuda bana yardımcı oluyorlardı ama Felix sadece son yıla değil, akademide geçen toplam yıllara bakıyor olmalıydı. Benim ilk dönemden bile ders aldığımı gördüyse, bu iş benim açımdan çok kötü sonuçlanacaktı.

Dudağımı yiye yiye ana bölüme, oradan da Felix'in odasına çıktım.

Yalvarmaya hazırdım.

Hatta müdürün karşısında ağlayacaktım.

Takım elbise kapıyı açtıktan sonra içeriyi işaret etti ama kendisi kapıdan içeri bile bakmadı. Yutkundum, birkaç saniyedir tuttuğum nefesi bıraktım, kötü şeyler düşündüm ve kendimi ağlamaya ve yalvarmaya hazırladım.

Fakat içeri bir adım attığımda ve karşımda müdür dahil beş kişiyi gördüğümde nefesim boğazıma kaçtı.

Felix, masasının arkasındaki koca sandalyede oturuyordu, suratı kıpkırmızıydı ve öfkeden patlayacak gibiydi. Başımı hızlıca çevirdiğimde ve tanımadığımı düşündüğüm ama tanıdığımı fark ettiğim kişiyi gördüğümde hastalandım sandım, başım döndü.

BaşlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin