Aptal kafam aptal....
Neden yaptım. Neden inandım...?

Ellerimin arasına aldığım saçları çekiştirip kafama vuruyor fakat sinirimi atamıyordum.

Öldüreceğim.... Seni Öldüreceğim...

Onun kim olduğunu bildiğimi henüz bilmiyordu.
Bugün istediği saatte yanına gidip tam kalbine bıçağımı saplayacaktım.
Dosyaları kaldırıp etrafı toparlamış ve şırıngayı çekmeceye koymuştum.
Kendimi tekrar yatağa bırakıp adam akıllı hareket edebilmek k için kafamda plan oturtmaya çalışmıştım.

..........

_Neva kahvaltı! nereye?_

Leyale hızlı bir şekilde teşekkür edip, kendimi evden dışarı attım.
Saat yaklaşıyor ve planım için sabırsızlanıyordum.
Motora atlayıp hızlı bir şekilde meydana doğru gitmeye başladım.
Az ileride motoru bırakıp kalan yolu yürüyerek kalabalığa katıldım ve
meydanın ortasındaki saatin etrafından dolanıp oradaki dükkanlardan birine girdim ', beklemeye başladım.

Yaklaşık 30 dakika sonra o siyah araba görünmüş ve Ayaz içerisinden inmişti.
Bende yerimden kalkıp tam çıkmaya hazırlanmıştım ki dükkanın tam yanındaki sokakta park edilmiş o araba gözüme takıldı.
Bu araba benim o gün mahkemede gördüğüm arabaydı.
Dikkatimi dağıtmamaya çalışarak balkonda içeri girmiş ve hesabı ödeyip dükkandan dışarı çıkmıştım.
Ayaz pişkin pişkin sırıtarak bana doğru geliyor ben ise kolumun içine sakladığım bıçağı ayarlayarak yürüyordum.
Ortada buluşmuş ve bana uzattığı elini boşta bırakarak uzunca öfke kusmuştum gözlerimden.
Ayaz aynı patavatsızlığı ile ellerini birbirine vurarak saçma sapan sevinmişti..

_Ruh hastasısın sen! _

Meydanın ortasında gür bir kahkaha atıp saçımı tutmuştu..

_Kelimelerine dikkat et küçük.. Hmmm küçük ortak_

Kafamı dik tutmaya çalışarak dişlerimin arasında sessizce fısıldadım.

_Ben senin gibi biri ile ortak filan değilim. _

Saçlarımı sertçe çekerek beni biraz itmiş ve ardında elini çekmişti..

_Çok mutluyum küçük kavalyem. Az sonra müthiş bir parti olacak. _

Bir yandan insanalara bakıyor ardından yüzünü ekşitiyor ve sonra saçma sapan gülüyordu...

Katıksız ruh hastası bu adam kesin ve net!

_ şimdi yada asla Neva ! _

Bir anda parmaklarını şıklatmış ve sinsice gülmeye başlamıştı.
Bir an meydanı tiz bir çığlık sarmış ve insanlar sesin şiddetinde kulaklarını tıkayarak koşmaya başlamışlardı.
Etrafa, dumanlar yayılmaya başlamış ve çocuklar teker teker yere düşmeye başlamıştı.
Anneler  çocuklarının kulaklarını kapatıyor fakat baygın halde düşmelerine engel olamıyorlardı.
Çığlıklar etrafı sarmış ve dumanlar ile sesler gittikçe artmaya başlamıştı.
Ayaz kulağını işaret ederek duyabileceğim bir şekilde bağırmıştı.

_Bir sinek sesi mi sanki o net duyamıyorum . _

Parmaklarımı kulağıma tıkayıp etrafa bakmaya devam etmiştim.
Düşen çocukları askerler ceset torbalarına koymaya başlamışlardı.
Karşı gelen aileleri acımadan öldürüp kenara atıyorlardı.
Elimde sıktığım bıçağı bir anda kavrayıp hızlı bir şekilde Ayaza atmış ve tam göğsünün ortasına saplamıştım.
Ardından olduğum yerden hızla uzaklaşmaya çalışarak koşmuştum.
Ayaz dizlerinin üzerine çökmüş ve  bıçağı çekip yere atmıştı.
Daha sonra sırtı üzerine yere düşmüştü.
Başına gelen askerler onu kaldırıp arabasına koymuşlar ve ortamdan uzaklaşmışlardı.
Peki ya ben?
Adımlarım hızlı bir şekilde geri geri koşuyor fakat, insanalar bir yaklaşıyor bir uzaklaşıyorlardı.
Askerler yavaş yavaş ortamı terk etmişler ve çığlık sesleri azalmaya başlamıştı.
Ardından saniyeler geçmeden göğü düşürecek kadar şiddetli bir patlama olmuş ve yerler çatlamaya başlamıştı.
Koşmayı bırakıp olduğum yere bakmış fakat hala aynı yerde santim ilerlemeden durduğumu görmüştüm.
İnsanların yarısı teker teker yere düşüyordu.
Çatlayan yerlerden yukarı dumanlar sızıyor sanki yerin altı kaynarcasına fokurduyordu.
Bir an kulağım çınlamaya başlamış  ve ardından kafamın içinde sanki canlı canlı kafa tasımı kırıp düzeltip, tekrar kırıyorlar gibi bir acı saplanmış ve etrafı bulanık görmeye başlamıştım.
Çınlama ve acı gittikçe artıyor dengemi kaybetmeye başlıyordum.
Olduğum yere kapaklanıp, kulaklarımı tıkamış ve kafamı yere gömmüştüm.
Gözlerimden süzülen yaşlar değdiği yeri yakıyor ve bedenimdeki tüm Kemiklerim teker teker kırılıyordu..
Avazım çıktığı kadar bağırıyor fakat sanki sesimi kimseye ulaştıramıyordum.
Ağzıma gelen pas tadı ve burnumdan akan kırmızı, koyu bir sıvı midemi bulandırmıştı.
Ayağa kalkmak istiyor ama bacaklarımda güç bulup kalkamıyordum.

_Sakin ol sakin! _

Gözlerimi açmaya çalışıyor fakat, sanki bir tutkalla yapıştırılmış gibi zorlanıyordum.

_Sakin ol...geçecek _

Kırmızı balık mı?

Kafamı olumsuz anlamda sallayıp acıma direnmeye çalıştım.

_Hayır. Geçmeyecek geçmiyor. Her defasında daha fazla her defasında daha şiddetli... Bitmiyor bitmeyecek taki kemiklerimin her zerresini kırıp beni öldürene kadar.... _

Nefesim gittikçe azalıyor ve kesik kesik almaya çalışıyordum.
Eklemlerimin zerresine kadar hissettiğim bu acıya katlanmak mümkün değildi.
İnsanlara yardım edemiyordum. Hepsi teker teker ölüyordu.
Bu dehşetin, kıpkırmızı dumanların dalgayı anımsatan kıvrımlarının arasından çıkıp gelen kırmızı bir balık...

_Geçti sakin ol _ diye sakinleştirmeye çalışan kırmızı bir balık.

_Güçlü olmalısın ki verdiğin sözü tutasın.. _

Ağrı ayaklarımdan yukarı doğru çekilmeye başlamış ve gözlerim yavaş yavaş açılarak dumanla kaplı gök yüzüne odaklanmıştı.
Kulağımdaki çınlamalar azalmış yerini sessizliğe bırakmıştı.
Bedenimdeki ağrı, kaburgalarıma gelmiş ve kafamın içini yakan bir ateşle vücudumdan ayrılmıştı.

_Aferin böyle... sakin ol... _

Bedenim yer çekimine meydan okur gibi asfalttan yükselmiş ve yumuşak bir pamuğun üzerine konulmuştu.

Kırmızı balık yüzgeçlerini bana siper edercesine etrafımda dönmeye başlamıştı.
Dumanların arasından yayılan bir koku balıkla bütünleşmiş ve etrafı huzur sarmıştı.
Bu biraz deniz birazda ormanı andıran bir kokuydu.
Koklayanı, içine çeken ve karanlığında ürküten, yaklaşanı masmavi suların derinliklerinde boğan ve yok eden bir koku.
Bu biraz huzurun birazda korkunun kokusu.
Balık, yavaş yavaş uzaklaşmış ve saniyeler sonra gözden kaybolmuştu. Dumanlar geri çekilmeye başlamış ve yanında o cansız bedenleri götürmüştü.
Şimdi ise geriye bir tek ben kalmıştım.
Karanlık uçsuz bucaksız ormanın ortasında, göğü kaplayan dalgaların arasında......

IN LAK' ECHWhere stories live. Discover now