Nereye gittiğimi bilmeyen adımlarım sadece buradan uzaklaşmak istiyordu. Bir parka geldiğimde sessizce yere çöktüm. Hıçkırarak ağlıyordum bu sefer. Annem gideli daha bir yıl bile olmamıştı ama ben onun acısını bile yaşayamadan kendi ayaklarım üzerinde durmayı öğrenmek zorunda kalmıştım. Babamı ise hiç görmemiştim bile. Bugün de hayatta olan akrabalarım ölmüştü benim için.

Gerçekten, iliklerime kadar kimsesiz hissettim.

Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum ama hava iyice kararmıştı. Ağlamaktan şişen gözlerim ve zonklayan başım bu soğukta bana hiç yardımcı olmuyordu.

Saate bakmak için telefonumu çıkardım. Bildirimler ekrana geldiğinde gözlerimi kısarak okumaya çalıştım. Göktuğ bir sürü mesaj atmış ayrıca Eylül de defalarca aramıştı.

Her gün işten sonra onu arardım. Hem kendimin eve geldiğini haber vermek hem de onun da başına bir şey gelmeden döndüğünü öğrenmek içindi. Attığı mesajlara bakmadan iyi olduğuma dair bir mesaj attım ve tekrar başımı dizlerime gömdüm. Bir daha o eve dönmeyeceğimi biliyordum. Bir şekilde kendi başımın çaresine bakardım. Bakmak zorundaydım.

Gelen havalama sesiyle irkilerek başımı kaldırdım. Gözlerimi kısıp etrafıma bakındım ama karanlıkta net bir şey gözükmüyordu. Karşıdan siyah bir süliet koşarak yanıma geliyordu. Biraz daha yaklaştığında bunun Boncuk olduğunu farkettim. Ben şaşkınlıkla ona bakarken çoktan kucağıma yerleşmişti bile. Gülmeye çalışarak tüylerini sevmeye başladım.

"Senin ne işin var burada?" dedim çatallı sesimle. Sadece havladığında gülümsedim.

"Özlemiş."

Boncuğun tüylerinde gezen parmaklarım durdu. Kafamı kaldırdığımda ayakalarım ucunda bir beden dikiliyordu. Birkaç adımda biraz daha bana yaklaştı ve yanıma geçerek oturdu. Benim gibi sırtını ağaca yaslayan adama döndüm. Yüzünü net göremiyordum. Üzerinde sanırım ince bir tişört vardı. Kollarımız yan yana oturduğumuz için birbirine temas ediyordu. Boncuk benim kucağımdan onun kucağına geçti ve tekrar bana geldi. Kendi kendine oynarken bu haline güldüm.

Bana döndü. Göz göze geldik. Net seçilmeyen yüzünü inceledim. Saçlarını görmek istedim. Karanlıkta belli değildi. Önüme döndüm ve tekrar Boncukla ilgilenmeye devam ettim.

"Bende özledim." dedim kısılan sesimle.

"Seni merak ettim, haber ver dememin üzerinden iki saat kırk sekiz dakika geçti."

Bu sözüne oturup saatlerce ağlamaya devam edebilirdim.

Oydu. Anlamıştım ama karşıma çıktığına ihtimal vermiyordum içten içe. Gelmişti. Onu görmem kim olduğunu öğrenmem şimdi umrunda değildi. Benden haber alamadığı için tüm bunları bir kenara bırakıp gelmişti.

Kendimi tutmaya çalıştım. Bana dönmüş cevap beklerken gözümden akan damlayı sildim aceleyle. Diğer damlalar da onu takip edince başımı eğdim ve dizlerime yasladım. Beni böyle görmesini istemiyordum.

Omzumda hissettiğim baskıyla sağa doğru çekildim. Bir kolunu bana sarmış başımı göğsüne bastırıyordu. Burnum tişörtüne değerken kokusu burnuma
doluyordu. İyice göğsüne sokuldum. Yaslanacak bir omuzun varlığı çok garip bir histi. İçimde ne kadar buz tutmuş duygu varsa hepsini tek tek eriten bir histi. Boncuk oyununa devam ediyordu. Ellerimi ondan çekmedim.

Hava iyice soğumuştu. Aklıma üstünde sadece tişörtü olduğu gelince yaslandığım göğsünden kalktım.

"Hava soğudu evine git lütfen. "

Başını iki yana salladıktan sonra ayaklandı. Onunla birlikte Boncuk da kucağımdan kalktı. Uzattığı eline kısa bir bakış attıktan sonra elimi avucuna bıraktım. Benim buz tutmuş elime rağmen onunki hâlâ sıcaktı. Beni hafif bir kuvvetle kaldırdı.

barista||textingUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum