the targaryen | emotions are more important than memories

Start from the beginning
                                    

Daemon bu ihtimali düşündükçe içine korkunç bir karanlık çöküyordu. Yeri daralmıştı sanki. Göğsü sıkıştı. Mhyris için bir yabancı olmanın ağırlığını kaldıramazdı. Daha fazla oturamadı yerinde. Ayağa kalktı ve odanın içinde sessiz olmaya özen gösterip gezmeye başladı. Ancak tapınağın duvarları ona sadece kötü düşünceleri sunuyor, aklını yiyip bitiren ihtimal yüzünden kendisine karşı duyduğu kızgınlığı artıyordu. Mhyris'in uyanmasını ve onu görünce gülümsemesini diledi. Daemon, onun sevgisine muhtaçtı. Daha önce hiç kimse, Serseri Prensi bu kadar sevmemişti. Ve Mhyris'in sevgisinden başka hiçbir şey, göğsüne saplanan o zehirli ve keskin bıçağı çekip alamazdı.

Yanık izi sızladığında, Prens Daemon omzunu tuttu ve pencereden dışarıya kafasını uzattı. Havadaki sis canını sıkıyordu. Tapınağın arazisinde Caraxes uyuyordu. Kan Solucanı, Mhyris'in ölü olduğu tüm o zaman aralığında her ne kadar hırçın ve saldırgan davranmış olsa da Kızıl Leydi hayata geri döndüğünden beri sakinleşmişti. Sabahın erken saatinde, Mhyris ile aynı sıralarda uyuyordu. Onu gören gölgeler korkuyor, rahibe kızlar tapınağın önüne çıkmaktan çekiniyordu.

Daemon sırtını taş duvara yasladı ve ejderhasına bakarken, Mhyris ile birlikte evlerine geri dönmenin hayalini kurdu. Karar veremiyordu. Westeros'a geri dönmek ne kadar iyi bir tercih olurdu? Prens, Kızıl Leydi'yi doğruca Ejder Kayası'na götürmeyi düşündü. İyileşmesini beklemek ve aralarına girmiş tüm o zaman dilimini telafi etmek için en doğru karar buydu. Fakat ya Kızıl Leydi uyandığında onu yanında istemez veya hiç tanımazsa ne olurdu?

Daemon, Mhyris'in zarar görmesinin tek sorumlusu olarak kendisini görüyordu. Hırsına ve Viserys'e ders vermenin hiddetine kapılmamış olsaydı, Mhyris bunların hiçbirini yaşamak zorunda kalmazdı. Yoksa ondan uzak durmak, iyiliği için daha mı doğruydu? Aklı karıştı. Yakınında olsa ayrı, uzağında olsa ayrı zarar veriyordu sevgilisine. Prens'in fısıltılı zihni, onu yine kızdırmak ister gibi ihtimalleri diziyordu önüne. Kalbi sıkıştı. Daemon rahatlamak için derin bir nefes almaya çalışıyordu ancak Asshai'nin havası çok bunaltıcıydı. Bir ejderha ininden gökyüzüne bakmaya çalışmak gibiydi.

Prens, Caraxes'in kıpırdamaya başladığını fark etti. Uyanıyordu. Binicisinin aksine tüm gece iyi bir uyku çekmişti. Ejderhanın gözleri açıldı ve kafası yukarıya, onu izleyen Prens'e doğru döndü. Tapınağın en tepesindeki bir pencerede duran Daemon ile ejderhasının bakışları buluştu. Kan Solucanı'nın gözleri sanki Prens'e fikir veriyor, Mhyris'i hemen şimdi alıp kaçmayı öneriyordu adeta. Prens ve ejderhası her zaman aynı şeyleri düşünürdü. Daemon bunu bildiği için gülümsedi. Caraxes'in kanatları uçmak için hazır gibiydi. Fakat ejderha kafasını odanın diğer penceresine doğru çevirince, Daemon nereye baktığını anladı. Odanın içine baktı. Yataktaki Mhyris uyanıyordu.

Daemon Targaryen'in kırılma noktası, Mhyris'in uyanışı ile başlayacaktı. Ya kalbi yeniden atacaktı ya da yerinden söküp atacaktı.

Gayrimeşru Prenses Mhyris, içinde bulunduğu yabancı yatakta kıpırdadı. Çok uzun bir uykudan, ölümden geri dönmüş olsa bile vücudu yorgun hissediyordu ve ikinci hayatının ilk sabahına kalkmak üzereydi. Örtüyü üzerinden biraz çekip gövdesini açıkta bıraktı ve serin havayı teninde hissetti. Artık pek üşümüyordu. Üzerindeki ince geceliği bile uykuda olduğu tüm gece ona fazla gelmişti. Biraz yan dönüp gözlerini ovuşturdu. Ağzında kalmış kan tadından hoşnut değildi. Huysuzca burnu kırışmıştı. Yastığında ona tanıdık gelen bir koku vardı, Mhyris'in burnu bu kokuyu hatırlamaya çalışıyordu.

Rüyasında Essos'daki evini görmüştü ve hâlâ orada olduğunu, babasını beklerken uyuyakaldığını sanıyordu. Aklı ona tüm anılarını yavaş yavaş hatırlatma tercihini yapmıştı. Mhyris kokunun annesinden kaldığını biliyordu ama onu kaybedeli yıllar olduğunu hatırladı. Babası da artık yoktu, bunu da anımsamıştı. Kızıl Kale'de olmalıydı. Rhaenyra'nın sesi kulaklarında yankı buldu. Mhyris en son onun odasında kaldığını sanmıştı ancak gözlerini açtığı oda ona çok yabancıydı. İlk başta anlam veremedi. Biraz başını kaldırıp pencerenin dışındaki sisli havaya baktı. Odanın karanlığı ve duvarları kaplayan tuhaf sembolleri görünce kaşları çatıldı. Bir zindana tıkılmış gibi korkuya kapıldı. Nerede olduğunu bilmiyordu. Kızıl Kale'deki odalardan çok farklıydı.

Red Targaryen ☾ Daemon Targaryen Where stories live. Discover now