Başımı iki yana sallayıp gülümsedim ve çantamı da alarak odadan çıkıp mervidelerden aşağıya indim. Ortalıkta kimsenin olmadığı görünce kahvaltı bahçede olduğunu anlayıp bahçeye doğru ilerledim. Masada oturan ve telefon konuşup kahkaha atan annemi görünce bir an içim huzursuz oldu. Böyle neşeyle gülüp telefon konuşup kahvaltı ettiğine göre babamın gitmesi onu hiç rahatsız etmediğinin göstergesiydi.

Masaya doğru ilerlediğimde sertçe çektiğim sandalyenin ayakları zeminde kötü bir ses çıkardığında annem yüzünü buruşturup telefonu kapattı. Pişkince sırıtıp önündeki tabağa odaklandı ben yokmuşum gibi davranıyordu. "Günaydın" bile dememişti. Bu kalbime derin bir acının sızlanmasına neden oldu. Gözlerim dolmuş ağlamamak için alt dudağımı ısırdım, bana bir gün olsun bile kızım kelimesini kullan mamıştı.

Nolur du ya söyleseydi saçımı okşasaydı yanımda olduğunu hissini verseydi bunları hiç mi hak etmiyordum hiç mi? Ben çirkin ördek yavrusunun hikayesinde ki o dışlanan çirkin ördek gibiydim. Sonsuza kadar böyle olucaktım.

Hiçbir şey yiyesim yoktu, iştahım tamamen kaçmıştı. Daha fazla annemle aynı yerde aynı atmosferi almaktan rahatsız olup masadan kalktım. Ben kalkınca tereddüt edip bana bakmadı. Ona bakıp acıyla gülümsedim ve onu orda bırakıp okula gitmek için evden çıktım. Hikmet abi dış kapıda beni bekliyordu onu daha fazla bekletmeden hızlıca ona doğru ilerledim.

"Günaydın Deniz Hanım" dedi sakin çıkan bir ses tonuyla.

Neşeyle gülümseyip, " Günaydın," dedim

ve arabaya geçip koltuğa yerleştim.
Yol boyunca hiç bir şeyi düşünmedim, kafamı yormak veya canımı sıkmak istemiyordum, çünkü günümün güzel geçmesini diliyordum.

Okulun önüne geldiğimizde Hikmet abiyle vedalaşıp arabadan indim. Bahçeye girdikten sonra bir kaç öğrenci bana baktığını hissettim. Kimin yanından geçsem dedikodular kesiliyor bu sefer gözler konuşuyordu. Sanki okula yeni gelenlerdenmişim gibi hissettim. Çünkü yeni gelen öğrencileri tür dikkat incelerler sonra kıskanıp onu dışlarlardı.

Okula gelmeyeli çok özleyenimin olduğunun bir göstergesiydi bu galiba. Şımarıkça sırıtarak gözlerimi devirip onlara doğru havalı bir bakış attım. Ah bendeki bu ego başa bela!

Bahçenin yukarısında olan bankta telefon konuşan Efla' yı ve karşısında iki ayak üzerine atarak oturan Erdemi görmemle heyecanla gülümseyip onlara doğru ilerledim. İkiside benim tarafa baktıklarında beni fark etmeleri uzun sürmemişti. Efla telefonu kapatıp hızlıca bana doğru koşarak sertçe bedenime sarıldı Sarılmasıyla bedenimdeki kemikler kırılmıştı adeta, büyük bir mutlulukla ondan geri çekilip,

"Kızım yavaş kemiklerimi kırdın," dedim.

O sırada Erdem oturduğu yerden kalkıp gülümseyerek yanıma gelip nazikçe bana sarıldı.

"Hoşgeldin fıstık,"dediğinde geri çekilip kara gozleriyle göz kırptı.

Gülümseyip, "hoşbuldum" dedim.

Gözlerim Efla' ya kayınca ne kadar mutlu olduğunu farkettim. Sevinçle,"ya bebeğim okul sensiz çok sıkıcı," derken dudağını büzdu." Ayrıca seni böyle görmek çok daha iyi" dediğinde elini omuzuma koyup şirince gülümsedi.
Erdem şaşkınca bize baktı ardından arkasına dönüp tekrar oturduğu yere oturdu.

Efla  koluma girerek birlikte Erdem'in karşısında oturduk. Hava serindi rüzgar hafif esiyor saçlarımın dağılmasına neden oluyordu. Elimle arkadan saçımı düzeltip gökyüzüne baktım. Adeta baş döndürücü bir görüntüsü vardı. Bahçede dikilen çiçeklerin kokusunu içime çekerken bir an ferahladım. Babamın da olduğu gibi benim de çiçeklere ayrı bir zaffim vardı. Babamla bos zamanlarımızda bahçede bahçıvanlık yapıp çiçek ekerdik. Fakat babam olmadığından beri hiç çiçeklere dokunmamıştım.

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin