Düşler Sokağı

En başından başla
                                    

"Korkmayın! Biz polisiz. Korkmayın! Sizi kurtarmaya geldik!"

Kızlar birbirine şaşkınca bakıyordu. Polis mi? Kurtulmak mı? Bunlar bizim durumumuza o kadar uzak kelimelerdi ki... Şaşkınlıktan önce ne yapacağımızı bilemedik. Sonra kızların çoğunun birbirine sarılıp kurtulduk diyerek ağladığını gördüm. Ama ben hissizleşmiştim. Beynim neler olduğunu idrak edemiyordu. Buraya daha saatler belki dakikalar önce gelmiştim. Bir mahzende zamanın hesabını tutamıyorsunuz. Belki günler geçmişti. Ama öyle olsa ilaç, yiyecek gibi şeyler verirlerdi. Sadece uyumuştum. Ne kadar uyuduğumu bile hatırlamıyordum. Sonra gürültüye uyandım. Her şey allak bullak oldu. Neredeyim? Neler oluyor? Algılarım kapanmış ve duyularım hissizleşmişti. Ağlayamıyor, korkamıyor hatta konuşamıyordum. Neler oluyor diye bile soramadım. Araba farına yakalanmış bir tavşanın otobanın ortasında afallaması gibiydi halim.

Her giren polis bir kızı battaniyeye sarıp nazikçe dışarı çıkarıyordu. Beni de aldılar. Yumuşak bir battaniyeyi bedenime sardılar. Yanımdaki kadın polis bir elini sırtıma koymuş beni yürümem için yönlendiriyordu. Mahzenin dışına çıktığımızda gözlerim kamaştı. Bir sürü polis arabası sürekli değişen sarılı kırmızılı ışıklarını yakmıştı. El fenerleri, ambulansların ışıkları dışarısını panayıra çevirmişti. Yanımdaki polis beni bir ambulansa doğru götürürken birinin bana seslendiğini duydum. Sesi uzaktan geliyordu. Ama o kadar tanıdıktı ki. Telaşlı, meraklı ve korkmuş...

"Gülce! Gülce!"

Koşarak yanıma geldi.

İçimde kabaran bir öfkenin göğsümü daralttığını hissediyordum. Öfke beni ele geçirmek için tüm damarlarımı zorluyordu. Yumruklarımı sıktım.

"Gülce!" dedi yanıma geldiğinde. Bana baktı. Ve sımsıkı sarıldı.

Tıpkı bir annenin kaybettiği çocuğunu bulduğunda sarıldığı gibi. Tıpkı bir babanın aylar sonra eve gelip eşine, çocuklarına sarıldığı gibi. Öyle güzel sarıldı ki onu itemedim. Kendimi onun kollarında güvende hissediyordum. Oysa bu adam saatler önce beni buraya göndermemiş miydi?

Kızı kaça okursun Baba?

Gözlerimden yaşlar hızla akmaya başlarken tüm gücümle Rüzgar'ın göğsünü dövmeye başladım.

"Beni sen gönderdin buraya! Senin yüzünden oldu her şey! Sana güvenmiştim!"

Bu sefer sansürlüydü konuşmalarım. Küfür etmedim. Lanet okumadım. Sadece sitem ediyordum. Çünkü beni onun kurtardığını biliyordum. İçimden bir ses beni burada bırakmayacağını söylese de o bir fısıltı gibiydi bir zamanlar. Şimdi haykıra haykıra söylüyordu. Rüzgâr seni terk etmedi!

"Biliyorum gülüm. Haklısın küçüğüm. Biliyorum..."

Sadece beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Kendini korumuyordu. Giderek daha güçsüz vurmaya başlarken o beni sımsıkı sarmaya devam etmişti. Sonunda yumruklarım kesilse de söylenmeye devam ettim.

"Çok korktum. Ben ölüyordum korkudan. Senin yüzünden kötü yola düşecektim."

"Sana bir şey olmasına asla izin vermezdim."

Sesi kısık ve boğuktu. Ama içimi ısıtacak kadar samimi ve güven vericiydi. Kendimi onun kollarına teslim ettim ve ağlamaya devam ettim.

"İsterseniz sizi eve bırakalım. Sonra bir ara ifade verirsiniz. Zaten buralar karıştı."

Tanımadığım bir erkek sesi Rüzgar'la konuşurken benim yüzüm hala onun göğsündeydi. Bebeğini sakinleştirmeye çalışan bir anne gibi göğsüne bastırmıştı. Bundan şikayetçi değildim. Ona çok kızgındım. Ama bir yandan da tek ilacım onun kokusu, onun teni, onun tadıymış gibi hissediyordum. Hem zehrim hem de panzehrimdi o benim. Hem yaram hem yara bandım.

Mavi Kuş ile Küçük KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin