Gözündeki Halkalarla, Yaşlarını Kurutmuş.

141 18 6
                                    

Şarkı, Teoman - tek başına dans

Yarım yamalak uykuyla uyanmış ve güzel bir sabah olmasını dilemiştim. Cumartesiydi bugün, ama unuttuğum bir faktör vardı.

Babam, bir askerdi ve çok fazla görmezdim. Sert bir adamdı, bana değer verip vermediğini bilmezdim ama annemi çok severdi. Ayda birkaç kez -son iki aydır bu ilkti- birlikte0 yemek yerdik. Genelde görevde olduğu için ayda bir, iki gün gelirdi. Yine o günlerden biriydi bugün, önümde ki lazanyaya bakarken belli etmemeye çalışarak bir yandan onları dinliyordum. Eskiden en sevdiğim yemekti, ama şuan olmazdı. Kıyma, makarna, beşamel ve kaşar... Hepsi kalorisi yüksekti. Bunu yersem ve ardından kusarsam hemen anlarlardı, başka türlü nasıl eritebilirdim? Saatlerce koşarak? Olabilirdi. Önümde ki neredeyse 250 kalori olan yiyeceği koşarak eritebilirdim. Ya da kusarak? Kusmak her zaman daha mantıklıydı. Duşa gireceğim bahanesiyle kusabilir, ardından güzel bir duş alabilirdim. Soğuk suda kalori yaktırırdı, iyi olurdu.

zar zor yiyip kalkmam uzun sürmedi, anneme masayı toplamasında yardım ederken babamın adımı seslenen sesini duydum. Duymamazlıktan gelemezdim, ki zaten bundan nefret ederdi. Elimde ki son tabağıda tezgaha bırakıp babamın yanına ilerledim. Odamdaydı, tartının başında durmuş ve bana işaret vermişti.

"çık."

Şaşkınca yüzüne baktım, bunu yapamazdım. Babam beni 50 kilo olarak biliyordu, öyle olması gerekti. Kilomun daha az olduğunu görünce muhtemelen beni azarlayacak, erkeklik tavsiyesi verecekti. Buna gerek yoktu, ben gayet iyiydim. Düşüncelerimden babamın gür sesi ile yerimden sıçrayarak ayrıldım.

"BYUN BAEKHYUN! SENİN BU HALİN NE? ASKER OĞLUSUN SEN, GÜÇLÜ KUVVETLİ OLACAKSIN ERKEK ADAM GİBİ!"

Dediklerine gram şaşırmazken tek istediğim kusmaktı. Kolumdan tutup beni tartıya çıkarırken uzun süredir tartılmadığımı fark etmiştim. Tartıda ki sayı sabitlendiğinde gördüğüm sayı ile yüzümü bir gülümseme kapladı.

37,4.

Eh, 30a az kalmıştı. Bundan oldukça memnundum. Beni kolumdan tutan beden geri çektiğinde yakalarımda ellerini hissetmiştim.

"bana bak, ben kimseye asteğmen byun'un oğlu ibnelere benziyor dedirtmem!"

Evet, olayı şimdi anlamıştım. Biri beni görmüş, ve babama yetiştirmişti. Yüzüme tiksintiyle bakmış, ardından eskiden siyah şuan kahverengi olan saçlarıma baktı.

"bu saçlarını da boyatacaksın! Bir daha geldiğimde 50yi görmezsem seni bitiririm byun baekhyun!"

Sert adımlarla odadan ayrılmıştı, sinirle yatağa oturdum ve derin bir nefes çektim. Ona neydi tanrı aşkına? Yılda birkaç kez gördüğüm annemin kocasından ve işi yüzünden övünen bir adamdan başka bir şey değildi gözümde. Göz göre göre 12,6 kilo al demişti bana! Bu İmkansızdı. Midemde hissettiğim çalkalanma ile odamda ki tuvalete koştum. Son olanlar, chanyeol, babam, sehun. Yormuştu beni fazlasıyla.

Dayanamayıp içimde ne var ne yoksa -ki. Zaten sadece lazanya vardı.- çıkardım. Gözlerimden yaşlar akıyordu bir yandan. Şuan okulda olmayı ve chanyeolun gelmesini diledim içimden. Olmazdı, görünüşe göre onun seveceği şanslı kişi olamazdım. Klozetin başından kalktım, elimi yüzümü yıkadım ve sifonu çekip oradan ayrıldım. Telefonumun çaldığını fark ettim o sıra, varlığını bile unutmuştum. Arayanın jongin olduğunu görünce sesimi düzeltip telefonu açtım.
Soo ile kafede olduklarını, gelip gelemeyeceğimi soruyorlardı. Gelirdim, kafamı dağıtmam lazımdı. Bu bizim cuma klasiğimizdi, kafa dağıtma yöntemimizde buydu, jongin alkol sevsede bizi götürmezdi. Ben kilo yapıyor diye çok içmezdim zaten. Üstümde ki tişörtü ve şortu çıkarmış, siyah bir pantolon ve beyaz bir tişört geçirmiştim üstüme. En sevdiğim kareli gömleğimide giyip cüzdanımı ve kulaklığımıı almış, odadan çıkmıştım.

Salonun kapısında durmuş, anneme çıkacağımı belirtmiştim. Birkaç soru sorduktan sonra beklemeden kapıya doğru yürüdüm. Babamın arkadan "it herif, bana bakmıyor bile!" diye bağırışını duymamazlıktan gelmeye çalışarak, evden ayrıldım. Kulaklığımı takmış, takarken gülümsemiştim. Bu kulaklığı iki sene önce ki doğum günümde jongin ve soo almıştı, normalde çabuk kulaklık bozan biriydim ama bunu üstün bir naziklikle kullanıyordum.

bahsettikleri kafeye varmam uzun sürmedi, ikiside yan yana oturmuş birbirlerine bir şeyler diyorlardı. Gülümseyerek yanlarına gittim. Gülümseyerek selamlıştıktan sonra jongin yanağımdan bir makas aldı. Abim gibiydi, her zaman ayrı tutardı beni. Kısa süre içinde garson geldi. Yine sessiz kaldım. Jongin benim icin ice americano söylerken yine minnetle gülümsedim. Değerini hissettiriyordu. Kyungsoo daha kanka gibiydi, öyleydi zaten de fakat daha sessizdi desteğini esirgemezdi.

Kahveler geldiğinde okul hakkında konuşmaya başladık, jonginin bölümü farkı olduğu için bize yaşadığı ultra ilginç(!)) şeyleri anlatıyordu. Son zamanlarda ünlü bir moda tasarımcısı fakültelerinde belirli bir gruba eğitim vermiş, jonginde bu grubun içindeymiş. Giyimini çok beğenmiş, jongin az kalsın bayılacakmış. Bunları anlatırken soo gülümsemeyle jongin izliyordu. Çok isterdim olmalarını, keşke deneselerdi. Ikiside bunun için fazla utangaç veya çekingen sayılabilirdi.
Kahvelerimiz geldiğinde gülümseyerek önümde ki kahveye baktım. İçecektim ve büyük ihtimal eve gidince kusacaktım. Bu umarım olmazdı, eve koşmak istemiyordum. Bir yudum alırken jonginin heyecanla anlatmasını dinliyordum.

Eh,en azından hayatı ve bedeni güzeldi. Manken gibi bir çocuktu, boyu uzun ve inceydi. Kasları da vardı. Öyle olmak isterdim, fakat ben daha da zayıf olmak istiyordum. Yaklaşık bir saat daha oturmuş, ardından kalkmıştık. Jongin ve kyungsoo'nun evi kafenin arka sokağındaydı. Benim ki biraz daha uzaktı, ne kadar bırakalım diye ısrar etselerde istememiştim, zaten yalnız kalmak istediğimi anlayıp bir şey dememişlerdi. Jonginin eve gidince ara uyarılarına baş sallayıp eve doğru adımladım. Bir kaç dakika sonra kulaklığımı açmak için elimi uzatmıştım ki, havada olan kolumu birinin çekmesi, kendimi ara sokakta bulmam saniyeler içinde olmuştu.

Eating disorder : chanbaek Where stories live. Discover now