Telefonuma gelen mesajları üstten okuyup yutkundum. Heeseung şu an buraya geliyordu. Paniklemiş ve gerilmiştim. Sonuçta masum bir neden için gelmiyordu... yani sanırım.
Yanımdaki Riki'ye baktım. Mahmut'u ona bırakmak istemiyordum ama başka çarem de yoktu.
Sonunda Heeseung ve Mahmut geldiğinde yüzüne bakmadan teşekkür ettim ve Mahmut'u kucağıma alıp biraz tokatlayarak öptüm. Sidikli falandı ama kuzenimdi sonuçta. Abisiydim ben onun.
Riki'nin belindeki kuşağı (Neden orada olduğu hakkında bir bilgim yoktu, Riki garip çocuktu.) aldım ve bileğine düğüm attım. Diğer ucunu da Mahmut'un bileğine bağladım ve kuzenimi kaybetmemesi ve onunla öpüşmemesi için onu tembihledim.
Arkamı dönüp Heeseung'la yüz yüze geldiğimde yanaklarımın kızardığını hissettim. Aklıma öpüşmemiz geliyordu ve bu kafamda soru işaretleri uyandırıyordu. Onun gay olduğunu düşünmüyordum ama benimle öpüşmesi tuhaftı, değil mi?
Bu yüzden her ne kadar diğerleri gibi her şeyi bir kenara bırakıp ona çıkma teklifi etmek istesem ya da dudaklarımızı buluşturmak istesem de elinden tuttum ve onu daha az sesli olan bir yere çektim.
Bir adım atmadan önce her şeye bir açıklık getirmek istiyordum. Evet onu bunca zaman seven ve birlikte olmak için çırpınan ben değilmişim gibi duruyor ama henüz onunla adam akıllı oturup konuşmuşluğumuz bile yoktu. Beni sevip sevmediğini bile bilmiyordum ve kendimi heveslendirmek istemiyordum. Belki o gün sadece cinsel bir çekim gerçekleşmişti aramızda. Bilemezdim. Ona soracaktım, o da bana soracaktı. Kafamdaki plan buydu.
Gözleriyle bana neden buraya geldiğimizi sorarcasına baktı. Onu anlamıştım ama o yine de dile getirmek istemişti.
"Neden geldik buraya?"
Etrafıma bakındım. Sessiz bir yerden kastım burası değildi ama rastgele burayı bulmuştum. Temizlik eşyalarının olduğu küçük, soğuk bir odadaydık. Kulaklarım sessizliğe alışana kadar bekledim ve, "Sana soracak sorularım var. Eminim senin de vardır." dedim.
İki gündür yüzüne bakmıyordum. O kadar utanıyordum ki yüzüne bakmasam bile onunla aynı ortamdayken panikliyordum. Bu yüzden şu anki cesaretim onu şaşırtmştı. Sadece onu değil, beni de şaşırtmıştı. Şaşkındım.
"Mezarlıktayken... sahiden söylediklerimin her birini kelimesi kelimesine duydun mu?"
Boğazımı temizledim ve günlerdir beynimin içinde dolanan o soruyu yönelttim. Sunghoon'un itiraf ettiği şeye bir açıklık getirmek istiyordum.
Bana baktı. Yutkundu ve gözlerini kapatarak çok hafif başını salladı.
O gün orada ondan hoşlandığımı itiraf etmiştim.
Utanarak başımı eğdim.
"O zaman artık senden hoşlandığımı gizlememe gerek kalmadı."
"Hayır, kalmadı."
Tam ağzımı açmıştım ki sözleriyle durmak zorunda kaldım.
"Biliyor musun, benden hoşlandığını hep çok belli ettin. Bunun farkındaydım ama kendimi kandırıyordum. O gün de bizzat işitince... Gereksiz yere aramıza mesafe koydum."
Yutkundum. Benimle arasına mesafe koymasının sebebi ya tiksindiği ve istemediği içindi, ya da hoşlandığı.
Tamam, birincisi daha cazip geliyordu. Yine de ona sordum.
"Niye kendini benden uzaklaştırdın? Nedeni neydi?"
Biraz duraksayarak düşündü ve nihayet zihninde kelimeleri topladığında yine bana döndü. "Ben nasıl desem bilmiyorum. Sadece, istemediğimi düşündüğüm için senden uzaklaştığımı sanma. Sana karşı içimde hep bir şeyler vardı ama asla ne olduğunu çözemedim. Çünkü, nasıl desem, homofobik değilim ama hemcinsimden hoşlanmak bana çok uzak geliyordu ve sen bu düşüncemi tamamen altüst ettin. Kafamı karıştırdın. Bizzat benden hoşlandığını ağzından duymamla da düşünmek istedim. Belki sadece cinsel çekimdir diyerek seni benden uzaklaştırdım. Biliyorum iğrenç bir düşünce, özür dilerim. Bu şekilde seni yine isteyip istemeyeceğimi tarttım. Bu sürede yine düşündüm ve benden uzakta olduğunda, konuşmadığımızda ya da başka bir etkileşimde bulumadığımızda seni daha çok istediğimi fark ettim. Bunu bile kendime şu an itiraf ediyorum ama, galiba bende senden hoşlanıyorum."
Anlattıklarını şaşkınlıkla dinledim. Düşünceleri düşündüklerime çok tersti ve bu da beni şaşkına uğratmıştı. Son cümlesinde söylediği itirafla yüzüme alevlerin bastığını hissettim. Buz gibi olan bu minicik odada bile şu an çıra gibiydim. Heeseung ise ateşti, bir dokunuşuyla yeterince ısınmış olan beni ateşe verecekti.
Gülümsedim. Aptal aşıklar gibiydik. Hislerimiz belki geçiciydi, belki değildi. Ne de olsa ikimiz de henüz çok gençtik. Ve öğrenecek çok şeye sahiptik.
Onu orada öpmedim ve o da bana bir atakta bulunmadı. Ona onun hakkında merak ettiğim şeyleri sordum ve sonra o da bana sordu. Şirkete girmek yerine neden kasiyer olduğumu merak ettiğini söyledi. Ona bu işe sana daha yakın olmak için girdim diyince gözlerini pörtletti.
Ailesiyle hiçbir zaman anlaşamadığını ve çocukken hep başının okşanmasını istediğini söyledi. Annesi ve babasıyla arası hiçbir zaman iyi olmamıştı, gitmek istediği ve onların gitmesini istediği bölüm meselesi ortaya atılınca da bardaktan son damla taşmıştı. Onlarla bağlarını tamamen kopardığından bahsediyordu ama bunu anlatırken bile yüzünde buruk bir gülümseme vardı. Onları hâlâ seviyordu, ne yaparlarsa yapsın da sevecekti. Biz çocukların mizacı buydu.
Bende ona ailemden bahsetmiştim. onlara cinsel kimliğimi açıkladıktan sonra nasıl kavga ettiğimizi, benim odama çıkışımı ve on dakika sonra Layla'nın zoruyla yeniden yanlarına indiğimde karşılaştığım yangını. Babamın alevlerin altında ezilişini ve annemin son nefesinde benden özür dileyişini, kararan görüntüme rağmen onu sırtlanışımı ve dışarı çıkarışımı ama çoktan ölmüş olmasını... bir bir anlattım. Elimi tuttu ve benim ona yaptığım gibi beni destekledi. İkimizin de aile geçmişi temiz değildi ve bu yüzden birbirimize daha da bağlandığımızı hissediyordum. Sanki birbirimizin ailesi olacağımızı ikimiz de biliyormuşuz gibi sarıldık. Sarıldık ve daha da bağlandım, bağlandık.
.
sunaskim iyiles cabuk ya😭🥺
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
mahmutun fotografini istemissiniz(kimse istemedi saka
mahmut da mahmut yani 😎
neyse sunoo icin cok uzuluyorum of nasil yordular kim bilir kcona katilamicakmis nasil uzulmusturr
