bolum 14: beni onemsiyorsun diye yorumladim

823 95 100
                                    

İki bacağımın arasındaki bisikletle yağmurun altında Heeseung'ın evine gidiyordum. Yağmur yağacağını düşünmemiştim, hava gayet açıktı oysa. Üstümdeki her şey sırıl sıklam olmuştu ve üşümüştüm. En azından Heeseung Jay'in alt komşusu olduğu için yolu biliyordum.

Tanıdık apartmanın önüne gelmemle titreye titreye bisikleti kenara kilitledim ve asansöre bindim. Yarından itibaren ehliyet sınavına hazırlanacaktım. Belki ilk önce Jay'in evine uğrayıp orada üstümü değiştirebilirdim, onda yıkamak için gönderdiğim birkaç parça kıyafetim vardı ama eğer Heeseung beni bu halde görürse kendi kıyafetlerinden verebilirdi ve bu seçenek daha makuldü. Bu yüzden Jay'i boş vermeyi tercih ettim.

Asansör altıncı katta durunca Jay'den bildiğim dairenin kapısının önüne geldim ve kapıyı tıklattım. Kalbim göğüsümden çıkacaktı sanki, içimdeki heyecan yüzünden titredim.

Kapı açılınca ve her gün içime çektiğim Heeseung'ın güzel kokusu bu kez daha  yoğun bir şekilde burnuma dolunca bayılacak gibi oldum. Sanki bayıltan o değilmiş gibi aynı zamanda ayıltan da karşımdaki adamın ta kendisiydi. "Bu halin ne? Şemsiye almadın mı?" dedi gözlerini pörtleterek. Güldüm ve ayakkabılarımı çıkararak benim için yere koyduğu terlikleri giydim.

"Yoldayken bastırdı yağmur." dedim kollarımı birbirine dolarken. Üşüyormuş numarası yaparsam bana acıyabilirdi.

Belimden iteleyerek "Banyo şurada, güzelce duş al, hasta olma. Ve rahat ol." dedi. Dedi ve ben bir kez daha aşık oldum. Ona döndüm ve diliyle ıslattığı pembe dudaklarına gözlerim takılırken yakasından tutup dudaklarımızı birleştirmek, şu son iki haftanın, hatta onu öpemediğim on dokuz yılın acısını çıkarmak istiyordum. Ama bunun yerine banyoya tekmelendim ve çabuk olup kıyafetlerimi makinaya koymamı söyleyen Heeseung'ın uzaklaşan sesiyle  üzerimdekileri çıkarmaya başladım.

Heeseung'ın evi Jay'inkinin aynısıydı. Tıpkı Jay gibi evinde gri-siyah renklerine ağırlık vermişti. Bu yüzden gözüm çoktan yıllardır buraya geliyormuşum gibi aşina olmamı sağlamıştı. Sıcak suyun altında mıyıştığımı fark edince yanağıma bir tokat atıp çabucak işlerimi hallettim ve belime bağladığım havluyla çekingence banyodan çıktım. Heeseung mutfaktaydı. Oraya vardığımda bana arkasının dönük olmasından faydalanarak biraz yemek yapmasını izledim. Bu sayede onun hakkında bir şey daha öğrenmiş oldum. Heeseung mutfakta kesinlikle çok sakardı.

Oflayarak yerde kırılan yumurtayı peçeteyle sildikten sonra elindekileri çöpe atmak için arkasını dönmek zorunda kalmıştı ve aniden göz göze gelmemizle ikimiz de duraksamıştık. Ben onu izlemeye o kadar kapılmıştım ki kollarımı bağlayıp kapıya yaslandığımı bile şu an fark etmiştim. Kahverengi gözleri üzerimde gezinmeye başlayınca yutkunduğunu gördüm.

Sanki az önce beni süzen o değilmiş gibi gözlerini benim dışımda her yerde gezdirerek, "Ben sana kıyafet vereyim." Dedi ve hemen elindekini çöpe atarak bana bakmadan yanımdan geçti. Yatak odasına girdiğinde bende peşinden odaya girdim. Odası güzeldi, topluydu. Evin her bölümü gibi siyah mobilyalarla koyu gri duvarlar vardı. Dolabından çıkardığı siyah eşofman ve tıpkı kendi üzerindeki gibi aşırı bol gri tişörtünü bana uzattı. Bu evde karşılaştığım renkli bir şey varsa o da eşyaların arasına sıkıştırdığı kırmızı boxerıydı.

Ona teşekkür ettim ve burada giyinebileceğimi söyleyerek odadan çıktı. Bende hemen saçlarımı kurutup üstümü değiştirdim ve mutfağa, onun yanına geldim. Kısa bir göz göze gelişimizin ardından dudaklarını yine diliyle ıslatması yüzünden gözlerim oraya kaymıştı. Çok öpesim geliyordu.

Sanki oturacak başka yer yokmuş gibi tezgahtaki kullanmadığı alana yerleştim. Bir süre daha onu izlemekten zarar gelmezdi. Aslında aramızda çözdüğümüz bir şey yoktu henüz. Hâlâ bana neden soğuk yaptığını ve şu an aramızın neden iyi olduğunu bilmiyordum mesela.

Bir şekilde, ona doğru çekilirken bulmuştum kendimi ve bu his beni inanılmaz derecede iyi hissettiriyordu.

Konuşacak şey gelmiyordu aklıma. Nedenini sorsam aramıza gereksiz bir garipliğin girmesinden korktuğum için bu şıkkı elemiştim. Günlük hayattan da bahsedemezdim. Oturup ekonomi konuşursak kavga çıkardı. Fırına koyduğu yemeğin piştiğini söyleyeceklen, o benden önce davranmış, sorusunu yöneltmişti.

"Hâlâ istifa etmeyi düşünüyor musun?"

Aslında istifa etmeyi hiç düşünmemiştim. O an sadece Heeseung'ın nasıl tepki vereceğini öğrenmek için uydurduğum bir yalandı.

Güldüm. "Beni önemsiyorsun diye yorumladım."

Onu yandan gördüğüm kadarıyla gülümsedi ve yanıma doğru geldi. Daha ne yaptığını çözememişken sağımdaki dolaptan bir şey alıyordu. Ama bunu bana inat dibime kadar girerek, utanmaz gülümsemesiyle ve dudaklarımdaki bakışlarıyla yapıyordu.

"Doğru yorumlamışsın."

Nefesimin kesildiğini hissettim. Şu ana kadar çoktan geri çekilmiş olması gerekse de hâlâ aynı pozisyonda olmamız beni heyecanlandırıyordu. Keşke sadece onunla kalsaydı... Üzerimdeki kıyafetlerin ona ait olması bile heyecanlandırıyordu beni.

"Heeseung." Dedim neredeyse kapalı gibi duran gözlerine bakarak. Sanki birbirimize yakın değilmişiz gibi daha da yaklaşıyordu ve bu kalbim için iyi değildi. Derinden gelen sesiyle hmlayarak karşılık verdi ve istemsizce yumduğum gözlerimle zar zor ağzımı araladım. "Fırın." dedim güçsüz çıkan sesimle.

Sesimin titremesi şu durumda en son isteyeceğim şey olsa da kendimi durduramamıştım. Burunlarımız birbirine değiyordu, konuşurken dudaklarımızın temas etmesi an meselesiydi. Ne olduğunu sorgulayacak durumda bile değildim şu an. Sanki birkaç dakika öncesinde  Heeseung tarafından tutulup hayal dünyasına çekilmiştim.

"Fırını siktir et."

Ne olduysa her şey o andan sonra gelişti. Heeseung dudaklarını benimkilerle buluşturduğunda daha önce hiç tatmadığım bir heyecanı hissettim. Damarlarımdan kan yerine adrenalin akıyordu sanki. Dudakları kurnazca dudaklarım üzerinde oynuyor, alt dudağımı yavaşça çekerek
beni kendine itiyordu. Parmaklarını tişörtümün içine sokmasıyla titredim, soğuk eli belimde gezinirken öpüşüne karşılık veriyordum. Her şey bir anda gelişmişti, gerçekliği sorgulatacak kadar.

İlk başta çekiştirmelerden ibaret olan öpüşmemiz, onun dilini ağzımdan içeri göndermesiyle sertleşmişti. Boğukça inlediğimde uzun zamandır bu anı beklediğim için bayılacağımı zannetmiş, ellerim Heeseung'ın ensesinde yerini bulmuştu.

Her şey aniden gelişmişti ama ben anın büyüsüne kendimi çoktan kaptırmıştım. Ayaklarımı Heeseung'ın beline yerleştirmiş, kendimi ileri atmıştım. Sinyalı alıp kucağındaki benle içerideki koltuklardan birine beni rastgele yatırmış, bunu yaparken de bir kez olsun dudaklarımızı ayırmamıştı.

Nefes almak için geri çekildiğimizde bu kez tişörtümün eteklerinden tutup yukarı kaldırmıştı. Ona kolaylık sağlamak için hafif doğrulduğumda üstümdeki tişörtten de tamamen kurtulmuştu. İki yanımdaki ellerinden birini kendine çekmiş, işaret parmağını eşofman lastiğimin açıkta bıraktığı yerden başlayarak dudağıma kadar tek bir çizgi çizerek ilerletmişti. Bu hareketi tüylerimin ürpmesinden başka bir şeye neden olmamıştı. Kasılıyor, daha fazlasını istiyordum.

Sonra çizdiği yolun başından başlayarak ıslak öpücükler kondurmaya başladı. Başım geriye düşmüştü, ellerimi yumruk yapmaktan buğumlarım bembeyaz olmuştu. Heeseung yavaş yavaş yukarı çıkıyor, öptüğü yerlere bir de ısırık izleri bırakıyordu.

Boynuma ulaştığında bu kez daha sert ısırmasıyla inlemiş, kalçam havaya kalkmıştı. Heeseung'a sürtünmem yüzünden onun da ağzından bir inilti kaçmıştı. Çenemi diliyle ıslatıyor, oradan dudaklarıma ulaşıyordu. Dudaklarımız nihayet yeniden buluştuğunda burnuma gelen garip kokuyla dudaklarımızı ayırıp "Heeseung." dedim.

O ise sadece hmlayıp beni öpmeye devam etmişti. Bunu hiç istemesem de durmamız gerekiyordu. Yeniden ondan ayrılıp "Lan fırın fırın!" dedim.

Ev yanıyordu. Sıfır şaka.

...



























icime hic sinmiyo boyle seyler
bence bu bolum hakkinda konusmayalim

marketlerin bize ihtiyaci var, heejake.Where stories live. Discover now