Twelve

660 48 2
                                    

Hava yağmur yapacağını belirtircesine kapalıydı. Elini trençkotunun cebine koymuş oldukça geride kapıdaki bedenin sırtını izliyordu.

Kapıdaki bedenin girmemek için direndiğini görebiliyordu. Konuşmak istemiyordu. Konuştuğunda her an kendisine döndürülebileceğinin farkındaydı.

Soğukkanlı durmaya çalışıyordu kapıdaki bedenin de durmaya çalıştığını biliyordu. Böyle bir şey iki adam için de zordu.

Zorlukla yutkundu karşısındaki adamın acı çekiyor olması acı veriyordu.

"Jungkook, şimdi söylemek zorunda değilsin."

Zorundaydı. Kendisine söylenmesini isterdi. Bunu söyleyenin şuan yanında olanın Jimin olması çok ironikti.

Jimin farketmişti. Bayan Jeon'u gördüğünde elindeki meyve poşetlerinden, anahtardan ve köşede bekleyen adamdan anlamıştı. Söylemek istememişti.

Söyleyen olmak istememişti. Fakat Jungkook'un Busan'a gideceğini öğrendiğinde havaalanında bekliyordu onu. Jungkook onu gördüğünde konuşmadı bile sadece elindeki çantayı alarak ilerledi.

Jimin Jungkook'un acı çektiğini biliyordu. Babasının da çektiğini biliyordu. Jungkook belki şuan dönüp ona bağırıp çağırmalıydı. Sen de beni aldattın neden buradasın demeliydi.

Ama demiyordu. Jimin o an cevapsız bile kalmazdı. Ben seni aldatmadım, asla böyle bir şey yapmam seni böyle bir duruma sokmam derdi. Kendini savunurdu çünkü onu böyle bir duruma düşürmekten nefret etmişti.

Şuan bile Jimin'in canı acıyordu. Kafasındaki bereyi çıkartarak uzamış saçlarını karıştırdı. Yaklaşarak elini Jungkook'un sırtına koydu. Kafasını eğen beden girmesi gerektiğini biliyordu.

"İstersen sonra gelebiliriz." Kafasını salladı sadece onaylamazcasına. Jungkook içer gidecekti. Zili çaldığında birkaç adam gerilemişti sarı saçlı olan.

Kapı Jungkook'un babası tarafından açılmıştı. Jimin'i görünce gülümsedi.

"Jimin, döndün mü? Hoşgeldin oğlum." Jimin gülümsedi sadece adama. Babasının gözleri Jungkook'a dönmüştü. Jungkook'u burada görmek onu duygulandırmıştı.

Kapıyı açık bırakarak içeri geçerken sandalyesine oturdu. Jungkook da arkasından gitmişti. Jimin kapıyı kapatarak kapının dışında kalmak istese de ne yapacağını bilemedi ve koridorda kaldı.

Yaşlı adam gülümsedi oğluna. Oğlunun üzüntüsünün nedenini biliyordu. Üzgünce gülümsedi.

"Yine kendini ne kadar yıpratmışsın." Jungkook'un gözleri doluyordu.

"Senin baban benim. Benim sana bakmam gerek senin bana değil. Benim duygularım için bu kadar üzülmene gerek yok. Ne kadar da yorgun duruyorsun." Jimin içeriden bir gözyaşı döktü. Jungkook'un bu halinin sorumluları listesinde o da vardı.

"Neden geldiğini biliyorum. İçindeki öfkeyi görebiliyorum Jungkook. Benim nasıl kendimi savunmadığıma kızıyorsun." Sadece kafasını salladı Jungkook.

"Sen yapabildin mi? Bağırıp çağırabildin mi? Kızabildin mi ona?" Jimin kendisinden bahsedilmesiyle gözlerini kapadı. Bay Jeon onun burada olduğunu biliyordu. Bu konuşmaya tanık olmak istemedi kapıyı açarak dışarı çıktı. Verandada bekledi onları.

Jungkook'un babası ile yüzünde buruk bir gülümseme ile duruyordu.

"Eğer sevdiklerin hata yaparsa onları affediyorsun, fakat kendin hata yaptığında kendini asla affetmiyorsun."

"Bana onu affedeceğini söyleme."

"Söylemiyorum oğlum. Ben kaç yaşındayım? Artık böyle şeyler için yaşlıyım. Sadece beni bundan önceki zamanlar için anlamanı istiyorum. Ben annenin gözlerine baktığımda artık sevgi görmüyorum. Bunu yapacağına inanıyorum yüzden bu acıtmıyor." Derin bir nefes aldı adam.

Oğluna çok üzülüyordu.

"Ama onun gözlerine baktığımda sevgiyi görüyorum. Senin gözlerinde de. Onun yapacağına asla inanmıyorum. Annenin yaşaması gereken mahçupluğu veya benim üzüntümü sen yaşama. Biz senin aileniz biz senin için yaşarız. Senin bu yaşta bizi üstlenmemen gerek."

"İnanmak bir boka yaramıyor." Jungkook da Jimin'in böyle bir şey yapmasını kabullenemiyordu. Ama kendi ağzı ile söylemişti ne kadar inkar edilebilirdi.

"Mutlu ol oğlum. Lütfen birdaha böyle şeylerle uğraşma, taşın oradan. Kendim üzülürüm sorun olmaz ama senin üzülmen beni mahveder." Jungkook kafasını sallayarak kalkarken babasına sarıldı. Yaşlı adam da kollarını ona dolamıştı.

"Burada kalmak ister misiniz? Bugün."

"Sağol baba muhtemelen geri döneriz." Birlikte dışarı çıktıklarında Jimin kapıda yaşlı adam ile sohbet etti.

Birlikte arabayı bırakarak parkta dolaşırlarken yandaki suda ve kapalı gökyüzünde geziniyordu gözleri.

"Daha iyi misn?"

"Buna alışmak zorunda kaldı." Babası buna artık tepkisizdi. Bu en çok üzendi Jungkook'u.

"Artık onun için son oldu, annenle ayrılmaları daha iyi."

"Neden buradasın Jimin? Burada olması gereken son kişisin."

"Sadece yanında olmak istedim."

"5 ay önce böyle değildi." Jimin kafasını eğdi. Birlikte yürüyorlardı.

"Öyleydi." Jungkook alayla güldü. Çok zoraki bir gülüştü onun için. Ama Jimin az önceki anları gördükten sonra bunu yapan olmak istemedi ona döndü.

"Seni aldatmadım Jungkook. Biliyorum böyle düşünüyorsun. Yanında olmam seni rahatsız ediyor ama seni aldatmadım kimse de yoktu. Gitmem gerekti, bir nedene ihtiyacım vardı senin benim gitmemi masum bir nedene yormaman benim için bahane üretmemen için bir nedene ihtiyacım vardı."

"Sana inanmak kolay mı sanıyorsun?"

"İnanmana gerek yok, hissetmen yeter."

Jungkook sessiz kalırken yağmur başladı. Gittkçe şiddetlendi. Bardaktan boşalırcasına yağarken banka oturdu sadece. Çok ıslanıyorlardı.

"Çok yağmur yağıyor Jungkook. Hasta olacaksın." Kafasını salladı sadece. En azından rahatlamıştı. Yaşadıklarının bir yalan olmaması içini biraz da olması rahatlatmıştı.

O gün Jimin'in 4 ay önce onu bırakıp gitmesini umursamadı. Sadece o bankta sırılsıklam olana denk oturdu. Jimin ise yanında saatlerce sessizce durdu. İnsanlar yağmurdan kaçısını izledi ama o kaçmadı.

Yanındaki adam ile birlikte kaldı.

Right where you left meHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin