T3

109 14 0
                                    

It's okay if I suffer for you. 'Cause when we were together, all I did was make you suffer|

Yorum yapın lütfen

Karanlık yolda yavaş yavaş yürürken üzerinde yürüdüğü taşlar ses çıkarıyordu. Bir an önce evine varmak istiyordu.

Canı sıkkındı,mutlu değildi tek derdi evine gitmekti. Sonunda evinin yoluna varırken gözleri evin önündeki kalabalığa gitti. Evini kimse ziyaret etmezdi malum durumdan dolayı.

İnsanların gözleri ona gittiğinde başlarını eğiyorlardı. Daha da ilerledi ve kapısının önüne geldiğinde onu gördü.

Kapının önünde boylu boyunca yatıyordu. Bileklerinde kan damlaları vardı ve sarı saçları yüzüne düşmüştü.

Gözünden birkaç damla yaş aktı. Yanına eğildi. Kafasını kaldırarak kolları arasına aldı onu. Gözler kapalıydı.

"Hayır, ölmüş olamazsın. Bebeğim? Aç gözlerini." Gözlernden yaşlar akarken göğsüne bastırıyordu cansız bedeni. Etrafındakiler ağlarken bazıları onu uzaklaştırmaya çalışıyordu. İzin vermedi.

"Tanrım kendi canına kıymış olamazsın aç gözlerini. Lütfen." Yüzünü göğsüne bastırdı saçlarını öptü uyanması için her şeyi yaptı. Fakat hiçbir sözü onun gözlerini açmadı.

Gözyaşları içinde onu uzaklaştırırlarken 'lütfen' diyordu. Eşini son kez görmek istedi.

Gözlerini aniden açarken derin nefesler almaya çalışıyordu. Sağ tarafındaki suyu eline alsa da titreyen elleri yüzünden yeri boyladı. Gördüğü kabusu aklından atmaya çalışıyor, başaramıyordu.

Kendi sesi kulaklarındaydı. Gözlerinden akan birkaç damlayı silerken üstüne aldığı kabanı ile dışarı çıktı. Şirketin koridorlarında dolanırken hala nefesini sakinleştirmeye çalışıyordu.

Mutfağa girdiğinde eli su bardağına gitse de aklına bileklerindeki kesikler geldi. Yere fırlattığı bardak paramparça olurken hala nefes almaya çalışıyordu. Yere çömeldi eline batan parçaları umursamadı. Akan yaşları silerken elindeki kan yüzüne bulaştı. Aklına başka bir anı geldi.

"Tanrım bana bunu neden yapıyorsun?" Yüksek önceliklilerin kaldığı koridorda direktör de kalıyordu. Gece papatya çayını içmeden uyuyamadığı için mutfağa gelirken gözler onu gördü.

Terlikleriyle dikkatlice yanına otururken elini sırtına koydu genç adamın.

"Jeongguk? Canım." Jungkook yanındaki yaşlı kadına gözleri buğulu bakarken ona da sinirli olduğunu anımsıyordu. O da gizlemişti kendisinden.

"Neden anlamıyorum? Neden benden gizlediniz neden unutturdunuz bana? Bana ihanet etmeni kaldıramıyorum kaç yıldır sana bağlıyım ben." Belki gündüzler ona 'siz' diye hitap etse de annesi gibiydi.

"Bazı hatıralar kalbinde iz kalır canım. Bazıları hiç silinmez. Senin hatıraların kalbinde iz kaldı ve benden unutturmamı istedi. Bu senin için en iyisiydi." O istedi. Jimin, kendi başına verdiği karar yüzünden şuan Jungkook'a bunları yaşatıyordu.

"Benim anılarımın söz sahibi o değil. Neden onu dinledin? Kaç yıldır uyuyamıyorum gözlerime uyku girmiyor o görüntü geliyor her an gözlerime ve senden hiçbir anlam ifade etmeyen birini mi dinledin?" Çok kızgındı hissediliyordu kızgınlığı.

Yaşlı kadın sessiz kaldı. Jungkook'un vaziyetini gördüğünde belki de yanlış yaptım diyordu. Yavaşça kaldırdı ve odasına götürdü onu. Eline bandaj sardı ve uyuması için özel karışımını hazırladı. Kendisine karşı bile soğuktu bu adam ve ona bunu onu kurtaracak tek kişi yapmıştı.

TomorrowHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin