"Mafya,," dedi alay içeren sesiyle. "..komikmiş." dediğinde şaşkınca baktım. Duvarın üstünde oturduğum için yaslı olan kalçam acımaya başlamıştı. Artık atlamalıydım. "..Nesin o zaman?" ona omzumun üzerinden baktığım için boynum da ağrıyordu. Birazdan ben istemeden bedenim kendini itecek ve yere yığılacaktım.

"İsmim Ali ve ben bir polisim." Ondan doğruyu söylemesini beklemezdim zaten. Göz devirirken asla bir anda yapılmaması gerek bir düşüşe izin verdim. Ufak bir çığlığın dudaklarımın arasından firar etmesini engelleyemedim. Aslında duvar o kadar da kalın değilmiş ki, kaymıştım. Bütün vücudum kırılmış gibi hissettim. Öncelikle dizlerimin üstüne düşmüştüm. Çok şükür duvar iki metre değildi. Yoksa gerçekten kırığım çok olurdu. Dirseğimi tutarak iki büklüm bir şekilde doğruldum. Dişlerimin arasından sesli nefesler veriyordum. Bugün, şey. Garip bir gündü. Dudaklarımı ıslatıp duvarın hâlâ diğer tarafında olduğunu düşündüğüm adama seslendim.

"Merak etmeyin Ali komiserim, gayet iyiyim." Merak etmediğinden adım kadar emindim. Sesim titrek de çıksa sahibine ulaşmıştı. Bunu nereden mi anlamıştım? Gülmeye ait olduğunu düşündüğüm nefes sesinden. Başımı iki yana sallayıp kendimi toplamaya çalıştım. Çok acım vardı ve yanına bir o kadar daha ağrı eklenmişti. Ellerimi birbirine vurup yapışan tozları kovaladım. Kıyafetlerime de aynı işlemi uyguladım. Halim, berbattı.

Montumun fermuarını kapatıp yürümeye başladım. Nereye gideceğim hakkımda hiçbir şey bilmeden yürüyordum. Bir çok insan yanımdan geçip gidiyordu ve ben hızlı adımlarımla caddeye varmıştım. Açıkçası bu bölgeyi ezbere biliyordum. Olayın olduğu o bölgeden bu hastaneye nasıl geldiğim hakkında da hiçbir fikrim yoktu. Araları epey uzaktı. Zaten şuan bir şeyleri sorgulayacak halde değildim. Bunu sonraya bırakmam en uygunuydu.

Adımlarım savsaklaştığında durdum. Bir kaldırım kenarındaydım. Sıra sıra dükkanlar vardı. Susuzluktan birbirine yapışmış dudaklarımı ıslattım. Susadığım için yeniden kurumuştu. Dudaklarımı birbirine bastırıp elimi montumun cebine attım. Bir kaç demir parçasının şıkırtısı beni sevindirdi. Gözlerim parlarken avuçlayıp çıkardım. Su alacak param vardı. Bunun dışında başka bir paramın olmaması ve bu az miktara sevinmem nereden tutsam elimde kalacak türden bir sevinçti. Yinede şükretmeyi tercih ettim. Naylona sarılmış su şişeleri gördüğüm bir dükkana bir şişe su almak için girdim.

"Bir tane su alabilir miyim?" Yaşlı adam başını sallayıp yeni açılacak naylondan su şişesi çıkarırken ona bakmak yerine, arkamda kalan duvar köşesinde tavana yakın çarprazlama asılmış televizyona omzumun üzerinden baktım. Gözüme aniden çarpan fotoğrafımla bir şok dalgası vurdu yüzüme. Kendimle gözgöze geldiğimde afalladım..

Yutkundum.

Ciddi mi ya? Haberim yapılmıştı!

"Evet şimdi de güzel bir haberle devam edelim." Kadın sunucunun sesine nedense gıcık oldum. Satıcı yaşlı adam sesini biraz daha açtığında gözlerim biraz daha açıldı. "..Günler önce intihar haberiyle gönülleri yasa boğan genç kadının, günler sonra uyandığı haberine ulaşıldı. Bağımlı olduğundan bahsedilen kadına ulaşmak ise bir hayli zor. Kimse ile görüşmek istemeyen genç kadının hastaneden kaçtığı da söylentiler arasında."

Manyaklar.. Üzerime ne iftiralar atmışlardı! Kaçtığımdan nasıl haberleri vardı? Telaşla parayı masaya bırakıp naylonu makasla yırtan amcaya fırsat vermeden şişeyi çekip aldım. Telaşımı saklayamayan sesimle, "Kolay gelsin." diyerek koşar adım dükkandan çıktım.

Bu gördüğüm şeyin bir rüya olmasını isterdim.

Nasıl hızlı yürüdüğümün farkında olmadan bulunduğum sokaktan çıktım. Yaram sızlıyordu. Issız apartmanların bulunduğu bir sokağa girdim. Gördüğüm en sessiz mahalleydi. Ne bir kuş cıvıltısı, ne de çocuk kıkırtısı.. Fakat güvenliydi. Bir apartmanın merdivenine oturdum. Sızlamaması için bacaklarımı karnımdan uzak tuttum. Ve şişeyi açarak kana kana diyebileceğim şekilde kafama diktim. Daha önce böyle susadığımı hiç hatırlamıyordum.

MUHÂFIZWhere stories live. Discover now