49. PORSELEN KALP

Beginne am Anfang
                                    

Ailem için buradayım ve asıl tehlikenin ne olduğunu başkalarına kanıtlayacağım.

Bunu onlara borçluyum.

"Bu sistem kurulduğunda bizler ne yapması gerektiğini biliyorduk fakat dediğiniz gibi ne yapması gerektiğini bilmeyen siviller, karşı bir sistem kuracaklarsa..." Parmağını uzatıp gözlüğünü geri itti. "Bunu bilmek hakkımız."

Yekta'nın kaybolmasından günler sonra Adar'ın hepimizi bir masaya oturtup ihtimallere dayanarak yaptığı planı gerçekleştiriyorduk.

'Bir gün olmayabilirim,' demişti Adar. 'Bana ihtiyacınız olmadığını anlamanız gerek. Sizlerin her biri yetenekli insanlarsınız. Biz artık Karabatak ile yaşanan önceki kaosta değiliz. Ailelerimiz, elleri boş olduğu için kaybettiler fakat biz 90'larda değiliz. Elimizde kaynaklarımız var. Yeteneklerimiz var.'

Ağlamak üzere olsam da onu büyük bir ciddiyetle dinlemiştim çünkü bana güçlü olmazsak güçlü olamayacağını söylemişti.

O gün güçlüydüm, olmak zorundaydım. Adar iki ay önce kaçırıldığında da Yekta üç ay önce ortadan kaybolduğunda da güçlüydüm. Güçlü olmalıydım. Güçlü olacaktım.

Bugün de güçlüydüm çünkü Adar üç haftadır, RUTER'in tıbbi sağlık alanında yatıyordu ve Pars ise umutsuzca onun uyanmasını bekliyordu. Yekta ise sürekli kemerler, kelepçeler, sakinleştiriciler ile zapt edilmek zorundaydı.

Onlar yoktu fakat onlara güç vermesi gereken bir biz vardık.

'Ve ne olursa olsun, nerede olursam olayım sizin arkanızda olduğumu unutmayın. Ölsem bile. Siz bensiz de güçlüsünüz. Birlikte ya da tek, fark etmez. Bu kaos bir gün bitecek. Bitireceğiz. Bu yüzden ben yoksam yapacağınız ilk şey bu adama gitmek. Adrian Clarke. İtalya'nın önemli diplomatlarından birisi. Karabatak'ın doksanlarda gizli bir ağ üzerinden görüştüğü adam. Bu adamı bulacaksınız.'

Bugün de sanki omzumun üzerinde bana destek veren eli, benimle gurur duyduğunu söyleyen sesi vardı. Sanki burada gibiydi fakat değildi. Olamazdı. Üç haftadır tek bir tepki bile vermemişti. Komadan çıkamıyordu.

'Ama,' demişti Ecre o gün. 'O adamı bulup ne yapacağız? Ne işimize yarayacak?'

'Ona olmayan bir sistemden bahsedeceksiniz. Karabatak'ı bitirmek için kurulmuş, Güç Çemberi adı verilmiş bir örgütten. Çok geniş çaplı bir şey olduğunu anlatacaksınız ve Karabatak'ın güvenliğinden endişe duyduğunuz için onu uyaracaksınız. Adam size vermemesi gereken detayları verecektir.'

'Neden şimdi yapmıyoruz bunu? Sen varken?' diye sormuştu Erman. 'Birlikte daha güçlüyüz. Sen yokken değil, şimdi yaparsak ne anlamı kalır?'

'Benim bu olayın içinde olmam demek, canınızın iki kat daha tehlikede olması demek. Ailelerimiz yüzünden kaosta olabilirsiniz fakat Karabatak bu kaosun başlangıcının benim doğumum olduğunu düşünüyor. Bu yüzden bu kaosta dikkatli davranmam için işleyişe göre davranmam gerek. İşleyiş bu. Bana yakın olan ölür, zarar görür. Olay baştan beri siz bile değildiniz belki. Benim içinde olduğum şey hemen dikkatini çekiyor. Amacı beni üzmek, bana oynamak, beni oynatmak, benimle uğraşmak.'

Bu durum onu üzüyor muydu yoksa umurunda değil miydi hiçbir zaman anlamamıştım. Karabatak Bera'nın da büyükbabasıydı fakat bu konuyu hiç umursamıyordu. Adar, bu konuyu çok içerliyordu, Bera bana bunu söylemişti. 'Adar, aile konusunda daha hassas,' demişti. 'Ben, yaşadım. O hiç yaşayamadı.'

'Bu adamdan Karabatak sisteminin kurulmasında parmağı olan olayları ve kişileri öğrenmelisiniz. Şu saçma olay daha fazla süremez.'

Pars'ın tesisi bulduğunu düşünmüştük fakat tesis dediği yer bir fabrikaydı ve Karabatak ile alakası yoktu. Erman, o gün Pars'a tesisi basmanın doğru bir karar olmadığını, Karabatak'a zarar verilirse Adar ve Yekta'nın cesedini dahi göremeyeceğimizi bağırmıştı. Pars o zaman her şeyi bırakmıştı.

SEDNAWo Geschichten leben. Entdecke jetzt