14| "Yanlış bir şey yapmıyoruz."

175 19 0
                                    

Uzun zaman oldu. Nasılsınız? Neler yapıyorsunuz?

Ben iyiyim. İyi diyelim iyi olsun hep.

*

Düşüncelerimizi eyleme dökmek ne zor işti. Tam şuan arkamızda bizi izleyen Bay Jeon'a doğru koşup "Düşündüğün gibi değil!" diye bağırmak isteğiyle cebelleşiyorum. Bay Jeon'la olan dersime gitmek üzereyken Bay Kim adımı seslenerek beni durdurmuş ve o günkü gibi bir kahve daha içmek istediğini söylemesiyle kaşlarım havaya kalkmıştı. O sırada arkamızda taş kesilmiş olan Bay Jeon işleri bozmuştu. Ne yapmam gerektiği hakkında hiçbir fikrim yok anlayacağınız.

"Taehyung, inan bana sende gördüğüm cevher-" Bay Kim'in sesini bölen kişi Jeon Jeongguk'tan başkası değil. Sırıtmamak için zor duruyorum.

"Kim Taehyung, içeri girecek misin?" diye soruyor doğrudan gözlerimin içine bakarak. "Evet, efendim." diyorum. Ardından Kim Seokjin'e dönüyorum, "Teşekkür ederim, hocam." diyorum onun yaptığı gibi sınırları aşmadan. İyi biri fakat nihayetinde eğitmenim. Bay Jeon'la kıyaslanamaz. "Hoşça kalın," Önünde saygıyla eğiliyor, sonrasında kapının önünde bekleyen Jeon Jeongguk'a dönüyorum. Amfi kapısını açıp içeri giriyorum fakat Jeongguk arkamdan gelmiyor. Önemsemiyorum o an. İstesem de önemseyemem hoş.

Omzuma geçirdiğim deri çantamın kolunu sıkı sıkı tutarak Hoseok'la her zaman oturduğumuz arka sıralara geçiyorum. Tamı tamına beş dakika sonra geliyor Jeongguk. 

"Kusura bakmayın, eski bir dosta selam verdim."

Sınıfça önemli olmadığını söylüyoruz. Geçen ders yaptığı konuşmadan sonra sınıfla arasına çektiği soğuk duvar erimiş. Bunu fark ediyor. Kaşlarını çatıyor böylelikle. "Söz hakkı istemeden konuşmayın." diyerek azarlıyor birkaçımızı. Gülümsüyoruz yine de. Çünkü artık biliyoruz onun göründüğü kadar soğuk ve taştan kalbi olan biri olmadığını. Ardından kırk beş dakikalık derse geçiyoruz.

Derse odaklanamıyorum. Bilincimi kaybeder gibi olduğumda başımı Hoseok'un omzuna yaslamış ve uyumuşum. Ders sonu öpe öpe uyandırıldıktan sonra fark ediyorum bunu. "Hoseok," diye mırıldanıyorum alnıma değen dudaklarla gülerken. "Yapma. Aşığım var benim."

Fakat duyduğum derin tınılı gülüş Hoseok'a ait değil. Hızla açılıyor gözlerim. Jeon Jeongguk'un ceylan gözleriyle karşılaştığımda dilim tutuluyor. Bedenime arkadan sarılmış, amfide kimse yok yine. Gülmeyi kesip yanaklarımdan öpüyor. Gözlerim titreyerek kapanıyor böylelikle. "Demek bir aşığın var?" diye soruyor öpücükleri arasında, fısıldayarak. Alnımı koluma dayayıp yüzümü sırama gömüyorum. "Taehyung," diyor üstüme daha da çok eğilerek. Elleri belimi kavrıyor. Gülümsüyorum. Gülümsüyorum ama başımı kaldırmıyorum.

"Hadi kalk," diyor. "Duyumlarıma göre kahvaltı yapmamışsın, yemeğe gidelim."

Hızla kafamı kaldırıyorum. "Hoseokla konuştunuz dimi? Of! Çenesini kıracağım onun."

"Okul dışında bir yerlerde kırarsan sevinirim, başımıza iş çıkarma." Kaşlarım çatılıyor, gözlerimi kısarak gözlerine dikiyorum. Yüzünde sinir edici bir gülüş var ama beni olduğum yerde erimeye itiyor. Düşüp bayılacağım sanıyorum.

Bedenini üzerimden çekiyor, elimi kavradığı gibi ayağa kaldırıyor beni. "Arabamı biliyorsun değil mi?" diye sorduğunda başımı aşağı yukarı sallayarak onaylıyorum. "Güzel," diyor: "Otoparktayım ben, gelirsin." Birden yaklaşıp dudaklarımdan öpüyor, çıkan ıslak ses kalbimi durduruyor. Oracıkta öleceğim sanıyorum ama ölmüyorum. Çapkın gülüşü eşliğinde saçlarımı şöyle bir karıştırıp gidiyor. Maviyi sevdiğini görüyorum, gülümsüyorum, ellerim dudaklarıma kapalı.

Born to be Blue | taekookWhere stories live. Discover now